Uzak diyarların birinde, kocaman ağaçlarla dolu, şelalelerin melodisiyle uyanan yemyeşil bir orman vardı. Bu ormanda hayvanlar mutlu bir şekilde yaşardı. Her birinin farklı özellikleri, farklı huyları vardı. Ama ormanın en büyük hayvanı fil Zengo’ydu. Gökyüzüne uzanan dev gibi gövdesiyle yürüdüğünde yer titrerdi. Ve en küçük hayvan ise minik fare Lilo’ydu. Boyu bir cevizin yarısı kadardı ama yüreği bazen bir aslanı bile kıskandırırdı.
Her sabah Zengo, nehir kenarında hortumuyla su püskürterek eğlenir, Lilo ise çimenler arasında zıplayarak kahvaltısını arardı.
Bir gün, Zengo nehir kıyısında su içerken Lilo neşeyle yanına geldi.
“Günaydın Zengo! Bugün nasılsın?”
Fil başını eğdi, gözleri kısıldı. “Ah Lilo… İyiyim ama biraz canım sıkılıyor. Bu ormanda benim gibi büyük biriyle kimse oynamak istemiyor.”
“Ama seninle oynamak çok eğlenceli! İstersen çimenler arasında yarış yapabiliriz.”
Fil bir kahkaha attı, yer hafifçe sarsıldı. “Senin o minicik bacaklarınla bana mı yarış teklif ediyorsun?”
Lilo gülümsedi. “Kim bilir? Belki küçük olmak her zaman dezavantaj değildir.”
İşte bu sözler, Zengo’nun içinde bir merak kıvılcımı yaktı. Beraber yarış yapmaya karar verdiler. Ama daha ilk adımda Zengo, ayağına bir dal takılınca yere düştü. Lilo ise hızlıca sıçrayarak yarış çizgisini geçti.
“Kazandım!” diye bağırdı minik fare. “Görüyor musun? Hızlı olmak için büyük olmak gerekmez.”
Fil, yerde yatarken gülmeye başladı. “Haklısın Lilo. Senin gibi küçük biri, kocaman bir fili bile alt edebiliyor!”
O günden sonra Zengo ile Lilo’nun arasında sıkı bir dostluk oluştu. Ormandaki herkes bu garip ama sevimli dostluğu konuşuyordu.
Günler geçti. Derken bir sabah ormanda tuhaf bir ses yankılandı. “TAK TAK TAK!” diye duyulan ses, hayvanları huzursuz etmişti. Tüm hayvanlar korkuyla toplandı.
Kartal yüksekten uçarak haber verdi:
“Ormana insanlar geliyor! Ağaçları kesiyorlar! Yuvalarımızı yok edecekler!”
Panik başladı. Tavşanlar kaçıştı, kuşlar yuvalarını terk etti, sincaplar ağlayarak koştular.
Zengo olan bitene anlam veremiyordu. “Ama bu bizim evimiz! Bunu yapmalarına izin veremeyiz!”
Lilo hemen Zengo’nun hortumuna tırmandı. “Onlara karşı bir şey yapmalıyız. Belki küçük bir fare ne yapabilir demeyeceksin artık, değil mi?”
Fil başını salladı. “Elbette demeyeceğim! Senin yüreğin çok büyük. Ama ne yapabiliriz ki?”
Lilo derin bir nefes aldı. “Bir planım var.”
Gece boyunca düşündüler. Lilo’nun aklına dahiyane bir fikir geldi. Ertesi gün sabah, insanlar ormanın derinliklerine doğru ilerlerken birdenbire kamp alanlarında neyin eksik olduğunu fark ettiler: Haritalar!
Gece boyunca Lilo, kamp alanına gizlice girmiş ve haritaları kemirerek işe yaramaz hale getirmişti.
“Bizi bulamayacaklar,” diye fısıldadı Lilo. “Ama bu sadece ilk adım.”
Zengo ise ormanın derinliklerinden büyük bir hortumla su çekip insanların ateşlerini söndürdü. “Yangın yoksa zarar da olmaz!”
Ama insanlar pes etmedi. Bu sefer daha büyük makinelerle geldiler. Durum ciddileşmişti.
Lilo, Zengo’nun kulağına tırmanarak fısıldadı: “En büyük silahımız, kalabalık olmak. Tüm ormanı bir araya getirmeliyiz.”
Zengo bütün gücüyle bir ses çıkardı:
“TÜÜÜÜRRRRRR!!!”
Bu ses ormanın dört bir yanına yayıldı. Kuşlar havalandı, sincaplar ağaçlardan indi, kaplumbağalar bile hızla yürümeye başladı. Tüm hayvanlar bir araya geldi. Ve bir zincir oluşturdular. Zengo en önde, Lilo ise onun omzunda duruyordu.
İnsanlar bu manzarayı görünce donup kaldılar. Karşılarında tek tek değil, birleşmiş bir orman vardı.
Bir çocuk sessizce annesinin elini tuttu. “Anne… Bu orman yaşıyor. Lütfen bırak onları…”
İnsanlar düşündü. Sonra ellerindekini bıraktılar. Ormanı terk ettiler.
Hayvanlar sevinç çığlıkları attı. Orman, yeniden huzura kavuşmuştu. Zengo Lilo'ya dönerek dedi ki:
“Senin küçük aklın ve cesaretin olmasaydı biz bu savaşı kazanamazdık.”
Lilo göz kırptı. “Unutma Zengo… Cesaretin boyu olmaz.”
O günden sonra ormanda “Fil ile Fare” efsanesi dilden dile dolaştı. Minikler, büyüklerin sırtında yükseldi; büyükler ise miniklerin fikirlerine kulak verdi.
Ve Lilo ile Zengo her sabah nehir kenarında buluşup bir hikâyeyi daha yazmaya devam ettiler: Dostluğun, cesaretin ve birlikte hareket etmenin hikâyesini…