Bir zamanlar, yüksek dağların eteklerinde, geniş ormanların kenarında küçük ama canlı bir kasaba vardı. Bu kasabanın sokaklarında yaşlı ama gururlu bir araba yaşıyordu. Adı Kırmızıydı. Yıllar önce yarış pistlerinde efsane olmuş, birçok kupa kazanmış, yolların kralı olarak anılmıştı. Ancak zamanın acımasızlığı ona da dokunmuş, boyası solmuş, motoru zayıflamıştı. Şimdi ise şehir içinde sakin ve yavaş bir hayat sürüyordu. Ama kalbinde hâlâ o eski yarışçı ruhu vardı.
Bir sabah, Kırmızı eski bir garajın köşesinde uyandığında, geçmişte kazandığı yarışları düşündü. O eski günlerde rüzgar gibi estiği pistler, alkışlarla dolu yarışlar, zafer çığlıkları… Ancak şimdi, eskiyen lastikleri, paslanmaya yüz tutmuş şasisi ve yorgun motoruyla sakin sokaklarda yavaşça geziniyordu.
Tam o sırada, yanından hızla geçen parlak mavi bir spor araba gördü. Onun adı Şimşek'ti. Parlaklığı, güçlü motoru ve hızlı manevralarıyla herkesin dikkatini çekiyordu. Egzozundan çıkan ses, kasabanın eski taş duvarlarında yankılanıyordu.
"Hey, yaşlı dostum!" diye seslendi Şimşek, motorunu kükreterek. "Bu kadar yavaş gitmek zorunda mısın? Senin gibi arabalar müzelerde sergilenmeli!"
Kırmızı hafifçe homurdandı. Eski motoru gürledi ama yaşlı şasesi çatırdadı. Yine de gururla cevap verdi:
"Belki yaşlandım, belki eskidim ama hâlâ yollarda olmaktan keyif alıyorum," dedi. "Yollar sadece hızla değil, tecrübeyle de geçilir."
Şimşek bu cevaba güldü. "Tecrübe mi? Hadi ama, yaşlı dostum! Şu motoruna bak, neredeyse paslanmış. Senin gibi eski arabalar yokuş bile çıkamaz!"
Bu sözler Kırmızı'nın içini acıttı. Eskiden o da böyle genç ve hızlıydı. Yolların kralı olarak anılırdı. Fakat şimdi, herkesin gözünde eski ve yavaş bir araba olarak görülmek zorundaydı. Yine de içindeki cesareti kaybetmemişti.
"Peki, o zaman," dedi Kırmızı, eski farlarıyla Şimşek'e bakarak. "Bir yarış yapalım. Eğer gerçekten o kadar hızlıysan, bunu kanıtla."
Şimşek'in farları sevinçle parladı. "Ciddisin, değil mi?" dedi, gülerek. "Tamam, yaşlı dostum. Hadi o zaman, şu dağ yolunda bir yarış yapalım. Kim daha hızlıysa kazansın."
Ertesi gün, dağ yolunun girişinde toplanan küçük arabalar, motosikletler ve bisikletler, bu tuhaf düelloyu izlemek için sıraya dizilmişti. Şimşek, motorunu kükreterek yola hazırlık yaparken, Kırmızı derin bir nefes aldı. Yılların verdiği deneyimle yavaş ama emin adımlarla yerini aldı.
"Hazır mısın, yaşlı dostum?" diye sordu Şimşek, motorunu kükreterek. "Bu sefer seni toza bulayacağım!"
Kırmızı sakin bir şekilde cevap verdi: "Unutma, hız her şey değildir. Bazen yavaşlamak, hayatını kurtarır."
Yarış başladığında, Şimşek yıldırım gibi fırladı. Virajları keskin ve hızlı alıyor, adeta rüzgarla yarışıyordu. Kırmızı ise eski ama dengeli adımlarla ilerliyordu. İlk virajlarda çok geride kalmıştı. Motoru gümbürdüyor, egzozundan dumanlar çıkıyordu. Fakat Kırmızı, yılların deneyimiyle yolun her taşını, her virajını ezbere biliyordu.
Bir diğer araba masalımızı okumak ister misiniz: Robot araba
"Bu kadar mıydı, yaşlı dostum?" diye bağırdı Şimşek, uçurumun kenarından hızla geçerken. "Seninle yarışmak, rüzgarla kaplumbağa yarışı gibi!"
Ancak yol daraldıkça, Şimşek'in kontrolü zayıflamaya başladı. Lastikleri kayıyor, keskin virajlarda zorlanıyordu. O anda Kırmızı, eski yarış günlerinden kalma tüm stratejilerini kullanarak yavaş ama emin adımlarla arayı kapatmaya başladı. Virajları sabırla, dikkatle döndü. Yolun her çukurunu, her taşını biliyordu.
Son virajdayken, Şimşek kontrolü tamamen kaybetti ve neredeyse uçurumun kenarına doğru kaydı. O an Kırmızı yanına yaklaşarak ona seslendi:
"Unutma, hız her şey değildir. Bazen yavaşlamak, hayatını kurtarır," dedi ve yanından geçip son düzlükte finiş çizgisine doğru ilerledi.
Tüm izleyiciler, yaşlı ama gururlu Kırmızı'nın bu beklenmedik zaferini alkışladılar. Şimşek ise hayranlıkla ona bakarak derin bir nefes aldı. İlk kez gerçekten bir şeyler öğrenmişti.
O günden sonra Şimşek, hız kadar tecrübenin de önemli olduğunu anladı. Kırmızı ise eski şampiyonluk günlerini bir kez daha hatırlayarak, yolda olmaktan keyif aldı. Belki boyası solmuş, motoru yaşlanmıştı ama ruhu hâlâ gençti ve yollar ona her zaman ait olacaktı.
Ve böylece, eskiyle yeninin dostluğu, şehir sokaklarında yankılanan bir efsane haline geldi. Bir daha asla unutulmayacak, nesilden nesile anlatılacak bir masal olarak dillerde dolaşmaya başladı.