Mızmız Sinek Masalı

Eklenme Tarihi: – Yazar: Mine Kaya – Kategorisi: Çocuk Masalları

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, yemyeşil ağaçların uzandığı, renk renk çiçeklerin dans ettiği bir ormanda küçük ama sesi büyük bir sinek yaşarmış. Adı Sofi’ymiş. Fakat ormanın bütün sakinleri ona "Mızmız Sinek" dermiş. Çünkü Sofi, güneşin çok parlak olmasından, rüzgarın fazla esmesinden, balın az tatlı olmasından bile şikayet edermiş.

Bir sabah, güneş parıldarken Sofi uykusundan uyanmış ve homurdanmaya başlamış:

"Offf! Yine güneş gözlerime vuruyor! Bu kadar parlak olmak zorunda mıydı yani?"

Kendini gölete doğru uçuvermiş. Ormanın bilgesi olan Kaplumbağa Tonton, göl kenarında meditasyon yapıyormuş. Onu görünce Sofi hemen sızlanmaya başlamış:

"Tonton Amca, bu gölet de ne kadar soğuk! Azıcık ısıtamaz mısınız suyu?"

Kaplumbağa Tonton gözlerini yavaşça açmış:

"Sofi’ciğim, göletin suyu doğaldır, nasılsa öyledir. Hayat her zaman istediğimiz gibi olmaz."

"Ama ben sadece biraz daha rahat yaşamak istiyorum. Bu çok mu şey istemek?" demiş Sofi, kanatlarını titreterek.

"Rahatlık içten gelir. Bazen dış koşulları değiştiremeyiz ama bakış açımızı değiştirebiliriz."

Sofi bu sözleri hiç ama hiç beğenmemiş. Burnunu kıvırarak göletten uzaklaşmış.

Uçarken uğradığı her yerde mızmızlanmaya devam etmiş. Çiçeklere konmuş:

"Bu çiçeklerin kokusu fazla keskin! Burnum acıyor!"

Arılardan biri, nektar toplarken başını kaldırmış:

"Sofi, sen bir günlüğüne bizimle gelip çalışsan, o zaman anlarsın ne demek zor koşullarda yaşamak!"

"Ben çalışamam! Zaten kanatlarım da ağrıyor!" diye bağırmış Sofi.

Günün ilerleyen saatlerinde Sofi, gökyüzünde kara bulutları fark etmiş.

"Ayyy! Yağmur mu geliyor? Of ya, her şey daha da kötüleşecek!"

O sırada dalların üstünde zıplayan sincap kardeşler Tiri ve Taru, Sofi’yi duyup gülüşmüş:

"Yağmurdan korkuyorsan, büyük yaprakların altına gel Sofi!"

"Ama orası da çok karanlık! Ben karanlıktan hoşlanmam!"

"E ama dışarısı da ıslanır, ikisinden birini seçmen gerek," demiş Tiri.

"İkisinin de kötü olması çok haksızlık!" diye ağlamaya başlamış Sofi.

O akşam yağmur başlamış. Bütün hayvanlar yuvalarına çekilmiş. Sofi ise yaprakların arasında, kanatlarını kapatarak titremiş.

"Hiç kimse beni anlamıyor... Herkes çok memnun, bir ben mutsuzum," diye iç geçirmiş.

Tam o sırada küçük bir ses duymuş:

"Sofi? Burada mısın?"

Sesin sahibi Minnoş adındaki yavru örümceymiş. Yağmurda ağını kaybetmiş, sığınacak yer arıyormuş.

"Minnoş! Ne yapıyorsun bu yağmurda?"

"Ağım uçtu gitti. Çok korktum. Senin burada olduğunu duydum, belki bana yardım edersin diye geldim," demiş gözleri yaşlarla dolu.

Sofi bir an düşünmüş. İlk kez biri ona bir şey için gelmişti. Yardım istemişti.

"Ama... Ben yardım edemem ki... Çok üşüyorum... Ve zaten yer de dar..."

Minnoş başını eğmiş. Sofi ise küçük kalbinin içinde bir sıcaklık hissetmiş. Yağmurun sesi yavaş yavaş melodikleşmiş.

"Peki... Gel hadi. Kanatlarımın altına gir. En azından birlikte ısınırız."

Minnoş hemen yanına kıvrılmış. İkisi de birbirine sokulmuş. O gece ilk defa Sofi şikayet etmeden uyumuş.

Ertesi sabah güneş tekrar doğmuş. Orman yeniden renklenmiş. Minnoş, Sofi'ye sarılmış:

"Teşekkür ederim, Mızmız Sinek..."

Sofi gülümsemiş:

"Artık sadece Sofi diyebilirsin."

O andan itibaren Sofi'nin hayatı değişmeye başlamış. Her şeye şikayet etmek yerine, bir şeyleri değiştirmeye, yardım etmeye başlamış.

Günlerden bir gün, çam ağacının tepesinde çıkan bir yangını fark etmiş. Derhal ormanın her köşesine uçup hayvanları uyarmış:

"Yangın var! Herkes dikkatli olsun! Arılar, su taşımamıza yardım edin! Tavşanlar, küçükleri toplayın!"

Kaplumbağa Tonton, olan biteni izlerken gözlüklerinin arkasından gülümsemiş:

"Bakın hele! Mızmız Sinek değil mi bu? Ne kadar da cesur olmuş!"

Yangın kısa sürede kontrol altına alınmış. Ormanın hayvanları Sofi’yi alkışlamış:

"Yaşasın Sofi! Artık mızmız değil, kahraman Sofi!"

Sofi utanarak kanatlarını oynatmış:

"Ben sadece elimden geleni yaptım. Aslında... her zaman elimden gelen bir şeyler varmış, ben fark etmemişim."

Ertesi gün Minnoş, ağını yeniden örerken sormuş:

"Sofi, artık hiçbir şeye kızmıyor musun?"

Sofi gülmüş:

"Bazen hâlâ sinirleniyorum, bazen zorlanıyorum. Ama artık sadece mızmızlanmıyorum, bir şeyler yapmaya çalışıyorum."

Minnoş, ağını tamamlamış, ortasına oturmuş:

"Biliyor musun, senin gibi biri benim en iyi dostum olduğu için çok şanslıyım."

Sofi göz kırpmış:

"Ve ben de şikayet etmek yerine dinlemeyi öğrendiğim için çok şanslıyım."Ve böylece ormanın en mızmız canlısı, en faydalı sinek haline gelmiş. Şikayetlerin yerini anlayış almış, yalnızlığın yerini dostluk doldurmuş. O günden sonra hiç kimse ona "Mızmız Sinek" dememiş. O artık "Sofi"ymiş, koca ormanın en küçük ama en güçlü kalbini taşıyan sineği…

Gök gürültüsü duyulduğunda artık korkmak yerine hazırlık yapar, güneş çok parladığında şapkasını takar, her şeyin bir çözümü olduğunu bilir, ama en önemlisi... dostluğun her şeyden değerli olduğunu hiç ama hiç unutmazmış.

Bu yazıyı paylaşabilirsin:

Diğer İçeriklerimiz

Merida Masalı

Bir zamanlar, kuzeyin soğuk ama büyüleyici bir ülkesinde, dağların eteğinde kurulmuş Dunbroch Krallığı'nda, cesur ve asi prenses Merida yaşardı. Kızıl saçları rüzgârda…

Mızmız Sinek Masalı

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, yemyeşil ağaçların uzandığı, renk renk çiçeklerin dans ettiği bir ormanda küçük ama sesi büyük bir sinek…

İyi Geceler Masalı

Uzak diyarların birinde, yıldızlarla kaplı gökyüzünün tam altında, parlayan bir krallık yaşardı: Ayışığı Krallığı. Bu krallığın en garip özelliği, gecelerin asla bitmemesiydi.…

Yılbaşı Masalı

Bir zamanlar, yılın en soğuk ve en sihirli gecesi olan yılbaşında, Gümüştepe adında karlı bir köy vardı. Bu köyde yaşayan herkes yılbaşı…

Uykucu İnek Masalı

Uzak diyarlarda, yumuşacık yeşil çimenlerle kaplı bir köyde, Gökçepınar adında küçük bir çiftlik varmış. Bu çiftlikte çeşit çeşit hayvan yaşarmış: horozlar sabahları…

Denizci Sinbad Masalı

Bir zamanlar, Basra Körfezi'nin kıyısında, rüzgârın tuz kokusuyla harmanlandığı bir liman şehrinde, ünlü denizci Sinbad yaşıyordu. Yaşlandıkça maceralara olan tutkusu azalmamış, aksine…