Garson Temel i, lokantanın müşterilerinden biri, yanına çağırıp, azarladı:
-Bana getirdiğin tavuğun bir bacağı diğerinden daha kısa. Bu ne rezalet?
Temel, öfkeyle cevap verdi:
-Ben sana o tavuğu dans edesin diye değil, yiyesin diye getirdim!
Garson Temel i, lokantanın müşterilerinden biri, yanına çağırıp, azarladı:
-Bana getirdiğin tavuğun bir bacağı diğerinden daha kısa. Bu ne rezalet?
Temel, öfkeyle cevap verdi:
-Ben sana o tavuğu dans edesin diye değil, yiyesin diye getirdim!
Bir zamanlar Teknokent’in hemen arkasında, gökyüzüne uzanan gökkuşağı gibi rengârenk bir diyar vardı. Bu diyarın adı Renkler Diyarı’ydı. Her bir sokağı farklı…
Derin, masmavi okyanusun ortasında, güneşin ışıkları zorla ulaştığı, mercanların yavaşça dans ettiği bir yerde, diğerlerinden farklı bir mürekkep balığı yaşardı. Adı Melo…
Bir zamanlar Uçan Dilekler Ormanı’nın en neşeli köşesinde Miki Fare yaşarmış. Miki'nin kahkahası öyle bulaşıcıymış ki, sincaplar dans eder, ağaçlar yapraklarını keyifle…
Bir varmış bir yokmuş, yemyeşil bir bahçenin altında, nemli ve yumuşak toprakların içinde yaşayan küçük bir solucan varmış. Adı Simo’ymuş. Simo sıradan…
Bir zamanlar, Afrika’nın uçsuz bucaksız savanlarında, siyah-beyaz çizgileriyle diğer hayvanlardan hemen ayırt edilebilen sevimli bir zebra yaşarmış. Bu zebranın adı Zuzu imiş.…
Güneşin ilk ışıkları sabah çimenlerini okşarken, Nankatsu kasabasında sessiz bir heyecan vardı. Bugün sıradan bir gün değildi. Çünkü bugün, Kaptan Tsubasa'nın doğup…