Bir zamanlar, yeşil dağların arasında, kırmızı çatılı bir istasyonun yanında yaşayan sevimli bir tren vardı. Adı Çuf Çuf’tu. Gövdesi mavi, bacası sarı, tekerlekleri kırmızıydı. Her sabah gün doğarken “çuf çuf, çuf çuf!” diye neşeyle istasyondan ayrılır, köyleri, ormanları, ırmakları geçer, çocukları okula, büyükleri işlerine taşırdı.
Ama Çuf Çuf'un içinde bir sıkıntı vardı. Artık hep aynı yolları gitmekten, aynı duraklarda durmaktan biraz sıkılmıştı.
Bir sabah güneş henüz uyanırken, istasyonun duvarında bir ilan asılıydı. İlanı gören Çuf Çuf’un bacası heyecandan dumanı çift çıkardı!
“Büyük Keşif Günü! Macera Parkı’na giden tren aranıyor! Cesaretli, hızlı ve çocuklarla dolu bir tren isteriz!”
“Vuhuuu!” diye bağırdı Çuf Çuf. “Bu tam da benim aradığım şey!”
İstasyonda onu her gün sevecenlikle hazırlayan tamirci Dede Hasan, trenin heyecanlı hallerine gülümsedi.
“Ne oldu Çuf Çuf? Bugün neden böyle kıpır kıpırsın?”
“Dede Hasan! Macera Parkı! Keşif! Yeni yerler! Yeni çocuklar! Yeni hikâyeler! Ben gitmek istiyorum!”
Dede Hasan gülümsedi ama gözleri biraz endişeliydi. “Ama oraya giden yollar zorlu. Bazı köprüler sallanır, bazı tüneller karanlıktır. Emin misin?”
“Ben cesurum! Ve seninle bu kadar yıldan sonra artık hazırım!” dedi Çuf Çuf gururla.
Dede Hasan onun bu kararlılığına bir süre baktı, sonra başını salladı. “Pekâlâ. Ama yanına bir rehber alman gerek. Eski posta kuşu Zizi seni götürebilir.”
Zizi, yıllardır emekli olmuş bir posta kuşuydu. Gri tüyleri yaşını belli etse de gözleri hâlâ genç bir kartal kadar canlıydı.
Çuf Çuf ve Zizi, istasyondan vedalaşarak ayrıldılar. İçinde heyecanla dolu çocuklar, ellerinde piknik sepetleri, çantalarında dürbünler, kalplerinde hayaller vardı.
Yola çıktıklarında Çuf Çuf şarkılar söylemeye başladı.
“Çuf çuf çuf! Dağlar, yollar, ovalar! Macera bizi bekler, hem de çok uzaklar!”
Bir süre her şey harikaydı. Çocuklar camdan dışarı bakıyor, kelebekleri sayıyor, Zizi tepede uçuyor, yol gösteriyordu. Ta ki... dev tünelin önüne gelene kadar.
Tünel, gri taşlarla örülmüş, içi simsiyah bir tüneldi. Girişte bir tabela vardı: “Karanlıklar Tüneli - Sadece kalbi cesur olanlar geçebilir!”
Çuf Çuf durdu. Bir anda sessizlik oldu. Çocuklardan biri fısıldadı:
“Ya orada canavarlar varsa?”
Başka biri sordu: “Ya kaybolursak?”
Çuf Çuf, bacasından sadece ince bir duman çıkararak fısıldadı:
“Ben de korkuyorum...”
O anda Zizi indi, trenin bacasına kondu.
“Cesaret korkmamak değil, korkarken de devam edebilmektir. Sen çocukları güvende tutmak istiyorsun, değil mi?”
“Evet,” dedi Çuf Çuf, sesi titrek ama kararlı.
“O zaman hadi,” dedi Zizi. “Ben önden uçacağım, sen beni takip et.”
Ve karanlığa girdiler.
Tünelin içi gerçekten zifiri karanlıktı. Çocuklar korkudan birbirlerine sarıldı. Ama Çuf Çuf, lambalarını açtı. Küçük ama parlak ışıklarıyla duvarlara yıldızlar gibi yansıyan ışıklar saçtı.
“Işıklarımdan yıldızlar yapacağım! Karanlık korksun bizden!” diye bağırdı.
Çocuklar alkışladı:
“Çuf Çuf! Çuf Çuf!”
Karanlığın içinden çıkıp gün ışığına vardıklarında herkesin yüzü gülümsüyordu. Ama bu sadece birinci zorluktu.
Az sonra büyük bir nehre geldiler. Köprü sanki bir yüzyıl önce yapılmış gibiydi. Tahtaları kırık döküktü, raylar eğri büğrüydü. Altlarında nehir şırıl şırıl akıyordu.
Çuf Çuf bir ileri bir geri yaptı.
“Düşer miyiz acaba?”
Bir çocuk cama yaklaştı:
“Biz sana güveniyoruz, Çuf Çuf!”
Zizi yukarıdan seslendi:
“Hızlı ve dengeli olmalısın. Sakın durma, sakın korkma!”
Çuf Çuf derin bir nefes aldı. Bacasından çıkan duman bir kalp şekli çizdi. Sonra tüm gücüyle ileri atıldı.
TAK TAK TAK TAK!
Tekerlekler tahtaların üstünden geçerken trenin içindeki herkes dualar etti. Ama sonunda... geçtiler!
“Yaşasın! Yaşasın!” diye bağırdı çocuklar.
Macera Parkı artık çok uzakta değildi. Son durak bir çiçek tarlasının içinden geçen yoldaydı. Ama aniden hava karardı ve yağmur başladı. Yollar çamur oldu. Tekerlekler kaymaya başladı.
Çuf Çuf panikledi:
“Dönebiliriz. Belki de fazla ileri gittik.”
Ama o sırada en küçük çocuk olan Ela, pencereden başını uzattı:
“Ben ilk kez bu kadar eğlendim. Lütfen devam et!”
Zizi aşağı indi, trenin önüne kondu.
“Birlikte başarabiliriz. Seninle gurur duyuyorum, Çuf Çuf.”
Bu söz Çuf Çuf’un içine sıcacık bir güç verdi. Bacası alev gibi parladı. Çamurların içinden, fırtınanın ortasından, yıldırımların altından geçti. Ve sonunda... rengârenk balonlarla süslenmiş büyük bir tabela belirdi:
MACERA PARKI’NA HOŞGELDİNİZ!
Çocuklar sevinçle zıpladı, ellerinde balonlar koşmaya başladı. Çuf Çuf yorgundu ama mutluydu.
Dede Hasan o sırada istasyonda eski bir radyodan haberleri dinliyordu. Spiker coşkuyla anlatıyordu:
“Bugün, küçük bir tren büyük bir cesaret gösterdi. Çuf Çuf adındaki sevimli tren, çocukları Macera Parkı’na ulaştırarak kalpleri fethetti.”
O gece trenin istasyonuna döndüğünde çocuklar onu teker teker öptü.
“Seni seviyoruz Çuf Çuf!”
Çuf Çuf gözyaşlarını dumanıyla gizledi. Ama herkes onun ne kadar mutlu olduğunu anladı.
Ve o günden sonra, her yıl bir gün “Çuf Çuf Günü” olarak kutlandı. O istasyona gelen her çocuk, önce onun bacasına dokunur, sonra şöyle derdi:
“Beni de hayalime götür, Çuf Çuf!”
Ve Çuf Çuf, her zaman bir gülümsemeyle cevap verirdi:
“Hazırsan, macera başlasın!”