Uzak diyarlarda, yemyeşil ağaçların göğe yükseldiği, kuşların neşeyle şarkı söylediği, rengârenk çiçeklerin açtığı büyülü bir ormanda, Minik adında çok sevimli bir maymun yaşardı. Kocaman gözleri, kıvrak kuyruğu ve tüylü minik elleriyle ormanın neşesi olmuştu. Fakat Minik’in kalbinde bir burukluk vardı: hiç gerçek bir arkadaşı olmamıştı.
Minik günlerini ağaçlardan ağaçlara zıplayarak, muz toplayarak ve gökyüzünü izleyerek geçirirdi. Herkes onu severdi ama kimse onunla uzun süre vakit geçirmezdi. Çünkü Minik diğer hayvanlara göre biraz farklıydı. Çok meraklıydı, sürekli sorular sorar, her şeye hayret ederdi. Bu da bazen diğerlerini yorardı.
Bir sabah güneş ışıkları yaprakların arasından süzülürken, Minik kocaman bir çınarın dalında oturuyordu.
"Ah, keşke bir arkadaşım olsaydı," diye iç geçirdi. "Beraber muz yer, hikâyeler anlatır, oyunlar oynardık."
Tam o sırada dalların arasında bir hışırtı duyuldu. Küçük, pofuduk bir sincap belirdi. Kuyruğu kocamandı ve titriyordu.
"Merhaba!" dedi sincap utangaçça. "Ben Fındık. Seni hep buradan geçerken görüyordum. Muzların çok güzel kokuyor."
Minik heyecanla kuyruğunu salladı. "Merhaba Fındık! Gel, birlikte yeriz. Muzlar paylaşınca daha lezzetli olur!"
Fındık hafifçe gülümsedi ve yanına oturdu. İlk kez biri Minik'in yanına isteyerek gelmişti.
"Seninle oyun oynayabilir miyiz?" diye sordu Minik utangaçça.
"Oynayalım!" dedi Fındık. "Ama önce sana bir şey anlatmam gerek. Ormanın derinliklerinde bir efsane var. Sihirli bir çiçek… 'Gökkuşağı Çiçeği' diyorlar ona. Her yıl sadece bir kez açar ve onu bulan dilek hakkı kazanırmış!"
Minik'in gözleri parladı. "Gerçekten mi? O çiçeği bulursak dilek dileyebiliriz! Ben... ben gerçek bir arkadaş dilemeyi çok isterdim. Ama belki sen zaten oldun bile!"
Fındık biraz utandı ama gülümsedi. "Gel, birlikte arayalım o çiçeği. Belki senin dileğin gerçek olur. Hem ben de ormanın derinliklerini merak ediyorum."
İkili böylece heyecanlı bir maceraya atıldı. Ağaçların arasından geçtiler, derelerden atladılar, böceklerle konuştular. Karşılarına konuşan bir papağan çıktı.
"Durun bakalım!" dedi papağan. "Gökkuşağı Çiçeği'ni arıyorsanız, doğru yoldasınız. Ama önce bana bir bilmeceyi çözmeniz gerek!"
Minik kafasını kaşıdı. "Peki, nedir bilmecen, papağan dostum?"
Papağan kıkırdadı. "Ne uçar ama kanadı yok, ne ağlar ama sesi çok?"
Fındık düşündü, Minik yere oturdu. Sonra birlikte aynı anda bağırdılar:
"RÜZGÂR!"
Papağan kanatlarını çırptı. "Bravo! Yolu geçebilirsiniz. Ama dikkat edin, ormanın kalbi sırlarla doludur."
Yolculukları devam ederken, birden gökyüzü kararır gibi oldu. Bulutlar toplandı ve hafif bir yağmur başladı. Minik sırılsıklam olmuştu ama pes etmedi.
"Fındık, ıslanıyoruz ama birazdan güneş açar. Yolumuza devam edelim!"
Fındık başını salladı. "Sen çok cesursun, Minik. Ben biraz korkuyorum ama senin yanındayken daha güvende hissediyorum."
Ormanın en derin noktasına ulaştıklarında, karşılarında yaşlı bir kaplumbağa belirdi. Gözleri bilgelikle doluydu.
"Neden geldiniz buraya, minik dostlar?" diye sordu.
"Gökkuşağı Çiçeği’ni arıyoruz. Minik’in dileği var," dedi Fındık.
Kaplumbağa kafasını salladı. "Çiçek burada. Ama dilek dilemeden önce birbirinize en derin duygunuzu anlatmalısınız. Çünkü çiçek sadece gerçek dostlukları ödüllendirir."
Minik bir adım öne çıktı. "Ben yalnızdım. Hep bir arkadaş istedim. Fındık’la tanıştım ve... galiba o dileğim zaten gerçekleşti. Artık bir arkadaşa sahibim."
Fındık gözlerini silerken konuştu. "Ben de hep korkaktım. Kimseyle arkadaş olamaz sanıyordum. Ama sen bana cesur olmayı öğrettin, Minik. Ben de seni arkadaşım olarak görüyorum."
Bir anda yer sarsıldı ve ortalık ışıklarla doldu. Önlerinde yedi rengin ışığında parlayan bir çiçek belirdi. Gökkuşağı Çiçeği tüm ihtişamıyla oradaydı.
"Siz dilek hakkınızı zaten kullandınız," dedi çiçekten gelen ince bir ses. "Gerçek dostluk en büyük mucizedir."
Minik ve Fındık birbirlerine sarıldılar. Artık ikisi de yalnız değildi.
Geri döndüklerinde ormanın tüm hayvanları onları alkışladı. Papağan şarkı söyledi, tavşanlar dans etti, baykuşlar bile gülümsedi.
Minik artık sadece sevimli bir maymun değil, aynı zamanda cesur, arkadaş canlısı ve mutlu bir kalbin sembolüydü. Fındık ise sadık bir dost olarak herkesin sevgisini kazandı.
Günler geçti, mevsimler değişti ama Minik ve Fındık her gün aynı ağacın dalında buluşup oyun oynadılar, hikâyeler anlattılar, kahkahalarla güldüler.
Ve bir gün Minik şunu söyledi:
"En güzel macera, seninle başlayan maceraydı, Fındık."
Fındık gülümsedi. "Ve en güzel dilek, zaten kalbimizdeydi."