Bir zamanlar, Afrika'nın en serin rüzgarlarının estiği, yemyeşil otlakların arasında uzanan Gökkuşağı Vadisi’nde mutlu bir zebra sürüsü yaşarmış. Bu sürünün lideri, yaşlı ve bilge zebra Zegor’muş. Zegor’un ayak izini takip eden birçok zebra yavrusu ve onların aileleri, yıllardır bu vadide güven içinde yaşarlarmış. Gökkuşağı Vadisi adını, her yağmur sonrası gökyüzünde beliren rengârenk gökkuşağından alırmış.
Zebra sürüsü her sabah birlikte uyanır, birlikte su içer, birlikte otlaklara giderlermiş. Ama en çok yavru zebralar, yani Zili, Miro ve Toka, birlikte oyun oynamayı severmiş.
Bir sabah güneş yeni doğmuşken, yavrular neşeyle yuvarlanarak oynuyorlarmış.
“Hadi Miro, yakalayabilecek misin beni?” diye bağırmış Zili, zıplayarak.
“Dur bekle! Ayaklarım senden uzun ama sen daha hızlısın!” demiş Miro, dilini çıkararak.
“Ben sizi hepinizden önce geçerim!” demiş Toka, kuyruğunu salla salla.
Gülüşerek yarışa başlamışlar. Ancak o gün, vadinin doğu tarafında garip bir sessizlik varmış. Gökyüzündeki kuşlar uçmuyor, rüzgar bile esmek istemiyormuş. Zegor, bu sessizliği fark etmiş ve endişelenmiş.
“Hissediyor musun Zeha?” demiş Zegor, sürünün en yaşlı ikinci zebrasına.
“Evet… Bu sessizlik iyiye işaret değil,” demiş Zeha, başını eğerek. “Sanki toprak bile konuşmak istemiyor.”
O sırada, bir ses duyulmuş. Uzaklardan gelen nal sesleri. Sürünün gençlerinden biri, nefes nefese koşarak gelmiş:
“Zegor! Güneye gelen başka bir sürü var! Çok büyükler… Ve bizim otlaklara göz dikmiş gibiler!”
Zegor bir an susmuş. Derin bir nefes almış, sonra sürüyü toplamış.
“Sevgili sürü üyeleri! Güneşle birlikte bir haber geldi. Başka bir zebra sürüsü, bizim vadimize gelmek üzereymiş. Onlarla konuşmadan karar vermeyelim. Belki sadece göç ediyorlardır. Belki dostça yaklaşacaklardır.”
Yavru zebralar bu duruma şaşırmışlar. Zili annesine sokulmuş.
“Anne, onlar kim? Neden geliyorlar?”
“Bilmiyorum yavrum, ama bazen hayatta değişiklikler olur. Bakalım bu değişiklik ne getirecek.”
O günün akşamında, yeni zebra sürüsü vadiye yaklaşmış. Gerçekten de kalabalıklarmış. Başlarında sert bakışlı bir lider varmış: Zadur. Boynunda aslan dişinden yapılmış bir kolye taşıyormuş. Yüzünde ise zamanında yaşadığı mücadelelerin izi varmış.
Zegor, birkaç zebrayla birlikte yaklaşmış.
“Hoş geldiniz. Ben Zegor, Gökkuşağı Vadisi’nin koruyucusuyum. Siz kimsiniz?”
Zadur başını kaldırmış.
“Ben Zadur. Kuzeyin kurak topraklarından geliyoruz. Susuzluk ve açlık yüzünden buraya göç etmek zorunda kaldık. Burada kalacağız.”
“Elbette kalabilirsiniz. Ancak bu vadi hepimizin. Paylaşarak yaşamalıyız.”
Zadur bir an düşünmüş, sonra kafasını sallamış.
“Biz paylaşmayı unuttuk, Zegor. Ama belki tekrar öğrenebiliriz.”
Zegor bu cevaptan hoşnut kalmış. Ancak her şey bu kadar kolay olmamış.
Ertesi gün, yeni gelen sürü su kaynaklarının başına geçmiş. Eski sürü üyeleri, özellikle de yavrular, oyun alanlarını kaybetmiş. Toka bir gün Zili ve Miro’yla konuşmuş:
“Oynayacak yer kalmadı. Onlar bizim oyun çayırımızı almışlar.”
“Belki birlikte oynarız?” demiş Zili umutla.
Ama öyle olmamış. Zadur’un torunu Zega, çok kaba bir zebra yavrusuymuş. İlk tanıştıklarında Zili ona yaklaşıp demiş ki:
“Merhaba! Ben Zili. İstersen bizimle oynayabilirsin.”
Zega burun kıvırmış.
“Ben büyüklerin sürüsündenim. Sizin oyunlarınız yavruca.”
Zili çok üzülmüş. O gece annesinin yanına gitmiş ve gözleri dolmuş.
“Neden bazıları böyle? Biz sadece arkadaş olmak istedik.”
Annesi, Zili’nin başını okşamış.
“Bazen bazı kalpler sert olur yavrum. Ama senin kalbin yumuşak kalmaya devam etsin.”
Günler geçtikçe, iki sürü arasında sessiz bir gerginlik oluşmuş. Ta ki o güne kadar…
Bir sabah, büyük bir fırtına çıkmış. Gökkuşağı Vadisi’ne yıllardır düşmeyen şiddetli bir yıldırım düşmüş ve su kaynaklarından biri kurumuş. Herkes korkmuş. Artık su, sadece bir yerde varmış: vadinin kuzey ucunda, eski sürünün iyi bildiği, ama yeni gelenlerin bilmediği gizli bir gölette.
Zegor sürüyü toplamış.
“Bir karar vermeliyiz. Bu göleti sadece kendimize saklarsak, diğerleri susuz kalır. Ama paylaşmak demek, kalabalık olmak demek.”
Zili, Miro ve Toka öne atılmışlar.
“Biz onlarla paylaşalım!” demişler bir ağızdan. “Belki bu kez kalpleri açılır.”
Zegor gülümsemiş.
“Sizden öğreneceğimiz çok şey var, yavrular.”
Zegor, Zadur’a gidip suyun yerini söylemiş. İlk başta Zadur şüphelenmiş.
“Neden yardım ediyorsun?”
“Çünkü paylaşmak sadece suyu değil, umudu da verir,” demiş Zegor.
Ve gerçekten de o günden sonra işler değişmiş. Yeni ve eski sürü birlikte yaşamaya başlamış. Zega, Zili’den özür dilemiş.
“Ben kaba davrandım. Ama sen yine de arkadaş olmak istedin. Teşekkür ederim.”
“Arkadaşlık bazen iki adım geriden gelir,” demiş Zili gülerek. “Ama geldi mi, kalpten gelir.”
Yıllar geçmiş. Gökkuşağı Vadisi'nde artık iki sürü değil, tek bir büyük zebra ailesi yaşamaya başlamış. Her sabah birlikte uyanmış, birlikte oyunlar oynamışlar. Ve yağmurdan sonra çıkan gökkuşağını hep birlikte izlemişler.
Çünkü gökkuşağı, farklı renklerin bir araya gelmesiyle güzelleşirmiş.