Yaz Tatili Masalı

Eklenme Tarihi: – Yazar: Mine Kaya – Kategorisi: Masal Oku

Bir zamanlar, yaz tatilinin başlamasını dört gözle bekleyen bir çocuk vardı. Adı Can’dı. 10 yaşındaydı ve şehirdeki okulundan bunalmış, sonsuzmuş gibi gelen sınavlardan yorgundu. Okullar kapandığında, ailesiyle birlikte dedesinin sahil kasabasına gitmek üzere yola çıktılar. Bu, Can’ın en sevdiği tatil yeriydi. Orada deniz vardı, martılar vardı, eski kayıklar, yosun kokusu, ve en önemlisi dedesi vardı.

Dedesi, kasabanın kıyısında, minik bir taş evde yaşardı. Her sabah erkenden kalkar, teknesine biner, balığa çıkardı. Bu yaz, Can kararını vermişti. Bu tatil sıradan olmayacaktı. Bir macera yaşayacaktı!

Kasabaya vardıklarında dedesi onları her zamanki gibi kucakladı. Ama Can’ın gözleri limana takılmıştı. Orada, diğer kayıkların biraz uzağında, yosunlarla kaplı küçük bir ada görünüyordu. Daha önce hiç dikkatini çekmemişti."Dede, o küçük adayı daha önce görmemiştim. Yeni mi çıktı ortaya?"

Dedesi gülümsedi.

"O ada hep oradaydı Can. Ama her zaman görünmez. Sis olduğunda, ya da deniz yükseldiğinde, ortadan kaybolur gibi olur. Efsaneye göre o ada bir sır saklar."

Can’ın gözleri parladı.

"Ne sırrıymış bu? Hazine mi var yoksa?"

Dedesi başını salladı.

"Belki hazine, belki bir geçmişin yankısı. Ama kimse cesaret edip tam olarak araştırmadı."

O gece Can uyuyamadı. Yatağında dönüp durdu. Ada aklından çıkmıyordu. Sabah erkenden kalktı, sırt çantasına bir not defteri, su şişesi, dürbün ve bir parça ekmek koydu. Sonra dedesinin teknesine gitti.

"Dede, bugün balığa çıkıyor musun?"

"Her zamanki gibi. Ama sen niye bu kadar erkencisin bakalım?"

Can kaşlarını kaldırdı.

"Ben de seninle gelmek istiyorum. Belki biraz etrafı keşfederiz."

Dedesi gözlerini kıstı, Can’ın heyecanını anladı.

"Yalnız keşifse… o zaman seni bir sırra ortak edeceğim."

İkisi birlikte tekneye bindiler. Hafif bir sabah rüzgarı vardı. Deniz pırıl pırıldı. Can dürbünüyle adaya baktı, sonra dedesine döndü.

"Oraya gitmek istiyorum."

Dedesi sessizce dümeni çevirdi. Küçük ada yaklaştıkça Can’ın kalbi güm güm atıyordu. Tekneden inip ayak bastığında adanın ne kadar sessiz olduğunu fark etti. Kuş sesi bile yoktu. Rüzgar durmuştu sanki. Ağaçlar, yosunlar, taşlar… Her şey eski ve yalnız görünüyordu."Dede, burası biraz… ürkütücü."

"Bazen yalnızlık böyle hissettirir evlat. Ama bu ada, sandığından daha canlı."

Ada boyunca yürümeye başladılar. Derken, Can yere düşmüş eski bir defter buldu. Tozlu, su lekeli, kapağında "Ada Günlüğü" yazıyordu. Sayfalarını çevirdikçe yazılar görünmeye başladı. Bir zamanlar burada yaşamış bir kızın hikayesi yazılıydı. Adı Elif’ti. Ada onun evi olmuştu çünkü ailesi denizcilerdi ve bu adada yaşıyorlardı.

"Dede, bu gerçek mi? Bu kız burada mı yaşamış gerçekten?"

Dedesi ciddi bir ifadeyle başını salladı.

"Ben çocukken büyüklerim anlatırdı. Elif adadaki feneri yakarmış her akşam, babası denizde kaybolmasın diye. Sonra bir gün… babası dönmemiş. O da feneri yakmaya devam etmiş, yıllar boyunca."

Can'ın gözleri doldu.

"Peki sonra ne olmuş?"

"Fırtınalı bir gece… Elif de kaybolmuş. O günden sonra fener hiç yanmamış."

Can sessizce etrafına bakındı. Adanın ortasında eski bir fener kulesi vardı. Yosunlar sarmıştı, camları kırılmıştı. Ama bir şey dikkatini çekti. Kuleye giden taş yolda taze ayak izleri vardı.

"Biri buraya bizden önce gelmiş olabilir mi?"

Dedesi dikkatlice izleri inceledi.

"Ya da biri hâlâ burada yaşıyor olabilir."Can, dedesiyle birlikte kuleye yürüdü. Kapısı paslıydı ama açıktı. İçerisi karanlıktı. El fenerini çıkarıp içeri girdiler. Merdivenleri tırmanarak en tepeye ulaştılar. Orada, tozların ortasında küçük bir kamp yatağı, bir tabak ve bir kalem vardı. Yanında, başka bir defter.

Can defteri açtı. Yeni yazılmış sayfalar vardı.

“Ben Elif’in torunuyum. Her yaz bu adaya gelip büyükannemin izini sürerim. Onun hatırasını yaşatmak istiyorum.”

Can’ın elleri titredi.

"Dede… biri hâlâ geliyor buraya. Elif gerçekmiş."

Tam o sırada, aşağıdan bir ses duyuldu. Merdivenlerde biri vardı. Dedesi Can’ı arkasına aldı. Adımları duydukça heyecanları arttı. Ve sonra… genç bir kız belirdi. 14-15 yaşlarında, sırtında çanta, elinde kitap.

"Siz de mi buradasınız?" diye sordu şaşkınlıkla.

Can bir adım attı.

"Sen Elif’in torunu musun?"

"Evet… Benim adım İlayda. Siz de mi onun hikayesini biliyorsunuz?"

O an, üçü de sustu. Rüzgar yeniden esmeye başlamıştı. Fenerin camları titredi. Gökyüzü açıldı. Güneş ışığı fenerin içini aydınlattı. İlayda gözyaşlarını sildi.

"Onu hiç tanıyamadım. Ama her yaz gelip burada onun gibi olmak istiyorum. Belki o da hâlâ buralarda bir yerlerdedir."

Dedesi, İlayda’nın omzuna elini koydu.

"Hatıralar, kaybolmaz kızım. Onları anarsak yaşarlar."Can ise gözlerini fenerin camından dışarı dikti. Uzakta, denizde, bir kayık görür gibi oldu. İçinde silüet gibi bir figür… belki sadece hayaldi. Ama kalbindeki sıcaklık gerçekti.

O yaz, Can her gün adaya gitti. İlayda ile arkadaş oldu. Beraber feneri onardılar. Geceleri ışığını yaktılar. Kasabanın çocukları fenerin yeniden yandığını görünce şaşırdı. Masal yeniden yazılıyordu.

Ve Can, hayatının en unutulmaz yaz tatilini geçirdi.

Bu yazıyı paylaşabilirsin:

Diğer İçeriklerimiz

Yaz Tatili Masalı

Bir zamanlar, yaz tatilinin başlamasını dört gözle bekleyen bir çocuk vardı. Adı Can’dı. 10 yaşındaydı ve şehirdeki okulundan bunalmış, sonsuzmuş gibi gelen…

Polis Masalı (2)

Bir zamanlar, Renkli Patiler Kasabası’nda herkesin çok sevdiği bir polis karakolu vardı. Bu karakolun en genç ve en minik polisi, Komiser Toprak’tı.…

Hot Wheels Masalı

Bir zamanlar, Rüzgar Kasabası’nın eteklerinde, oyuncaklarla dolu kocaman bir çatı katında yaşayan üç çocuk vardı: Arda, Elif ve küçük kardeşleri Mete. Günlerini…

Kaybolan Bebek Masalı

Bir varmış bir yokmuş… Uzak diyarlarda, yumuşacık çiçeklerin ve kocaman mantarların arasında parlayan büyülü bir orman varmış. Bu ormanın adı Ayışığı Ormanı’ymış.…

Kibirli Gül Masalı

Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, büyük bir ormanın tam ortasında rengârenk çiçeklerle dolu bir bahçe varmış. Bu…

Kibritçi Kız Masalı

Bir varmış, bir yokmuş... Uzak bir ülkede, dağların ötesinde, gökyüzüne uzanan incecik bacalardan dumanlar çıkan eski taş evlerin sıralandığı bir şehirde, küçük…