Ördek Masalı

Uzak diyarlarda, yemyeşil çayırlarla kaplı, gökyüzü her zaman mavi olan bir krallık vardı. Bu krallığın ortasında, ışıl ışıl parlayan bir göl yer alırdı. Gölün suları o kadar berraktı ki, içindeki balıklar dans ederken bile görünebilirdi. Bu gölde yaşayan hayvanlar arasında çok özel biri vardı: Altın Kanatlı Ördek, yani Zümrüt.

Zümrüt, adını parlak sarı tüylerinden almazdı. Onun kanatları, gerçekten altın gibi parlar, gün ışığında pırıl pırıl yansırdı. Fakat Zümrüt’ün kalbi, tüylerinden bile daha güzel, daha sıcaktı. Her sabah, gölün en yüksek taşına çıkar, yeni doğan güneşe karşı kanatlarını açar, diğer hayvanlara umut dolu şarkılar söylerdi.

Göldeki herkes Zümrüt’ü severdi ama bir ördek vardı ki... Onun içi kıskançlıkla yanardı: Grim. Grim, gri tüyleriyle oldukça sıradan bir ördekti. Fakat Zümrüt’ün ışığında kendini hep sönük hissederdi.

Bir sabah, Zümrüt yine şarkı söylerken Grim kendi kendine homurdanıyordu:

“Hmph! Herkes onu konuşuyor. Peki ya ben? Ben de şarkı söyleyebilirim, ben de uçabilirim! Ama hayır… Altın kanatları yok diye kimse bana bakmıyor bile!”

O gün Grim’in içindeki kıskançlık öfkeye dönüştü.

Zümrüt, gölde yüzen yavru kurbağalara hikâyeler anlatırken Grim yanına geldi. Gözleri parlıyordu ama bu sefer dostlukla değil, planlarla...

“Selam Zümrüt,” dedi Grim, sahte bir gülümsemeyle.
“Seninle özel bir yere gitmek istiyorum. Harika bir çiçek bahçesi keşfettim. Orada birlikte şarkı söyleyebiliriz.”

Zümrüt, ne kadar saf ve iyi niyetli olsa da Grim’in içinde büyüyen bu kötülüğü hissedememişti. Heyecanla kanat çırptı:

“Ne güzel olur! Bahçeleri çok severim. Haydi gidelim!”

İkili, gölün ötesindeki ormana doğru yürüdü. Grim’in aklındaki plan basitti: Zümrüt’ü ormanın derinliklerine götürecek, onu orada bırakacak ve geri döndüğünde Zümrüt’ün yerini alacaktı.

Ama orman bambaşkaydı. Karanlık, sessiz ve ürkütücüydü. Zümrüt çevresine şaşkınlıkla baktı.

“Grim, burası biraz korkunç. Çiçek bahçesi nerede?”

Grim cevap vermedi. Geriye bile dönmeden yürümeye devam etti. Zümrüt sesini biraz yükseltti:

“Grim? Beni duymuyor musun? Bu yol nereye gidiyor?”

O anda Grim durdu. Derin bir nefes aldı ve arkasına döndü.

“Yeter! Herkes seni konuşmaktan bıktı artık! Altın kanatların var diye sana hayran oluyorlar ama ben de varım, ben de yaşıyorum!”

Zümrüt'ün gözleri şaşkınlıkla açıldı. İçinde bir hüzün dalgası kabardı.

“Grim… Ben seni hiç dışlamadım. Hep dostum olarak gördüm. Neden böyle yapıyorsun?”

“Çünkü senin gölgende yaşamak istemiyorum artık!” diye bağırdı Grim.
“Şimdi burada kalacaksın. Ben geri döneceğim ve gölün yıldızı ben olacağım!”

Grim, bir anda dönüp koşmaya başladı. Zümrüt arkasından bakakaldı, yüreği kırık, gözleri yaşlı.

Ormanın içinde yalnız kalan Zümrüt, gece olunca bir ağacın kovuğuna sığındı. Karanlık korkunçtu ama kalbindeki kırıklık daha büyüktü. O sabah, güneş doğarken ağlamaya başladı. Ve o gözyaşları, kanatlarından süzülüp yere düşerken küçük bir mucize oldu: Gözyaşları toprağa değer değmez rengarenk çiçekler açmaya başladı.

Zümrüt bunu fark ettiğinde hafifçe gülümsedi.

“Demek… Hüzün bile güzellik doğurabiliyor.”

O sırada gölde, Zümrüt’ün yokluğu hemen fark edilmişti. Kurbağalar endişeyle bağırıyor, kaplumbağalar etrafa bakınıyor, kuğular suya yansıyan gökyüzüne bakarak iç geçiriyordu. Grim ise sessizce, Zümrüt’ün taşına çıktı ve sahte bir şarkı mırıldandı. Fakat… kimse dinlemedi.

Bir kurbağa sessizliği bozdu:

“Sen Zümrüt değilsin. Kalbinde onun ışığı yok.”

Başka bir balık atıldı:

“Zümrüt sevgiyle şarkı söylerdi. Senin şarkında neşe yok.”

Grim, yavaşça başını eğdi. İçini kemiren pişmanlık dayanılmaz hâle gelmişti.

Grim, ormana doğru koşarak geri döndü. Zümrüt’ü saatlerce aradı. En sonunda renk renk açmış bir çiçek bahçesinin ortasında, yorgun ama gülümseyen Zümrüt’ü buldu.

Grim, gözyaşları içinde yaklaştı.

“Zümrüt… Özür dilerim. Kıskandım seni. Ama seni kaybetmenin nasıl bir şey olduğunu şimdi anladım.”

Zümrüt, yavaşça ayağa kalktı. Gözleri dolmuştu ama içinde bir kin yoktu. Sadece sevgi vardı.

“Grim, herkesin ışığı farklıdır. Senin tüylerin gri olabilir ama kalbin çok daha parlak olabilir… Eğer öyle istersen.”

Grim ağlamaya başladı. Zümrüt ona sarıldı.

“Haydi eve dönelim. Gölde seni bekleyen bir sürü arkadaş var.”

İkili geri dönerken ormandaki çiçekler onların arkasından yol gibi uzandı. Göl halkı onları görünce sevinç çığlıkları attı. Grim, gözyaşları içinde Zümrüt’e sarıldı.

O günden sonra Grim değişti. Her sabah Zümrüt’le birlikte şarkı söyledi. Kanatları altın gibi parlamasa da sesi neşeyle, sevgiyle dolduğunda… gökteki güneş bile daha parlak doğuyordu.

Ve göldeki herkes bir şeyi öğrendi: Güzellik dışarıdan değil, içeriden parlayandı...