Peri Kızı Masalı

Bir zamanlar, Gümüşova Ormanı’nın en derin yerinde, çiçeklerin konuştuğu, kelebeklerin şarkı söylediği büyülü bir vadi varmış. Bu vadide, insanlarca hiç bilinmeyen, minicik bir peri halkı yaşarmış. Periler o kadar küçükmüş ki, bir kiraz sapının üstüne üçü birden sığabilirmiş. Ama onların kalpleri dev gibiymiş, özellikle bir tanesinin: Peri Kızı Liora’nın.

Liora diğer perilerden farklıymış. Saçları gümüş gibi parladığı için herkes ona “Ayışığı Kızı” dermiş. Ama onu asıl özel yapan şey, insanların dünyasını çok merak etmesiymiş. Diğer periler ormanın dışına çıkmaya korkarken, Liora sık sık çiçek yapraklarının üstüne oturup gökyüzüne dalar, yıldızlara sorular sorarmış.

Bir gün, Liora rüzgâra şöyle fısıldamış:

“Beni insanların yaşadığı yere götürür müsün? Kalbim orada ne olduğunu bilmeyi istiyor.”

Rüzgâr, hafifçe kanatlarını okşamış ve şöyle demiş: “Tehlikeli ama kalbin temizse, yol senin önünde açılır.”

Liora o gece, diğer periler uykudayken sessizce vadiden çıkmış. Parlak kanatlarını çırpa çırpa ormanın ötesine uçmuş. Gökyüzü dolunayla aydınlanmış, kelebekler bile ona yol göstermiş. Ve sonunda insanların köyüne varmış.

Ama olan olmuş.

Köyün yakınındaki kasvetli bir bahçede, yaşlı bir büyücü yaşarmış. Büyücü, gerçek bir peri görmek için yıllardır bekliyormuş. Liora’nın parıltısını görünce hemen tuzağını kurmuş. Bir kafes fırlatmış ve Liora’yı yakalamış.

“Hayır! Lütfen! Ben kimseye zarar vermem!” diye ağlamış Liora.

“Sus!” demiş büyücü sertçe. “Senin kanatların efsanevi… Onlarla ölümsüzlük iksiri yapacağım.”

Liora titreyerek kafeste yere düşmüş. O gece ağlamış, dualar etmiş. Gökyüzüne bakıp rüzgârı çağırmış ama rüzgâr çok uzaktaymış. Büyücü onu karanlık kulübesine kapatmış. Sabah olduğunda Liora, kanatlarının koparılmış olduğunu fark etmiş. Artık ışığı yokmuş.

“Ben… artık uçamam…” diye fısıldamış. Gözlerinden inci gibi yaşlar süzülmüş.

Ama büyücü planladığı iksiri yapamamış. Çünkü Liora'nın ışığı, sadece sevgiyle parladığı için, kanatlar artık işe yaramaz hale gelmiş. Öfkeyle bağırmış:

“Bu ne biçim büyü?!”

Sonra kafese yeniden bakmış ve şöyle demiş: “Senin gözyaşların da işe yarayabilir.”

Liora o anda içinden gelen ince bir melodiyi mırıldanmış. Bu, çocukken annesinin ona söylediği bir şarkıymış:

“Kalpten gelen ışık, hiç sönmez
Umudu bulan, asla ölmez
Gökte yıldız, yerde çiçek
İçimde umut, her gün yeşerek…”

O sırada kulübenin çatısından minik bir kuş süzülmüş. Bu, Liora’nın çocukken beslediği orman serçesiymiş: Pik. Pik, Liora’nın melodisini duymuş ve hemen arkadaşlarını çağırmış. Serçeler, sincaplar, arılar… Hepsi kulübeye hücum etmiş. Camlar kırılmış, büyü kitapları savrulmuş.

Büyücü ne olduğunu anlayamadan yere düşmüş. Liora’nın kafesinin kapısı açılmış.

“Hemen gitmeliyiz!” demiş Pik.

“Ama kanatlarım yok…” diye fısıldamış Liora.

“Senin ışığın içinden geliyor. Kanatların olmasa da seni taşıyabiliriz.”

Pik ve arkadaşları Liora’yı çiçek yapraklarından yapılmış küçük bir taşıma aracıyla ormana geri götürmüş. Liora yol boyunca susmuş. Gözleri dalgın, kalbi kırıkmış. Vadisine döndüğünde diğer periler etrafını sarmış.

“Liora!” diye ağlamış annesi. “Nerelerdeydin? Kanatların…”

Liora başını eğmiş. “İnsanlara güvenmek… belki hataydı. Ama yine de kalbim hâlâ iyi olmalarını diliyor.”

O gece, tüm vadi sessiz kalmış. Ama sonra, bir mucize olmuş. Liora’nın yattığı çiçek yatağının üstüne ışıklar dökülmüş. Gökyüzünde parlayan Ay, yavaşça bir şekle bürünmüş: Ay Perisi Gelin.

Ay Perisi, gökyüzünden aşağı inmiş ve Liora’nın yanına diz çökmüş.

“Cesaretin, merhametin ve affediciliğin için… sana gerçek bir armağan getiriyorum.”

Ellerini Liora’nın sırtına koymuş. Bir anda Liora’nın sırtında parlayan yeni kanatlar filizlenmiş. Öncekilerden daha güzelmiş. Renk renk, ışık saçan ve içinden melodiler dökülen kanatlar…

“Ama… nasıl?” diye sormuş Liora gözyaşlarıyla.

“Çünkü sen ışığını kaybetmedin. O hep kalbindeydi. Kaybedilenler bazen geri gelir, ama daha güçlü bir şekilde.”

Periler sevinçle dans etmiş, çiçekler yeniden açmış. Liora kanatlarını çırpmış ve gökyüzüne yükselmiş.

“Sonsuza kadar vadide kalmayacağım,” demiş Liora. “Ama döneceğim. Çünkü artık biliyorum: Dünyanın her köşesinde ışık arayan biri var. Onlara yol göstermek için önce kendini bulmalısın.”

Ve o günden sonra, Liora’nın hikâyesi rüzgârla yayılmış. İnsan köylerinde bazen bir çocuk pencereye yaklaşıp şöyle dermiş:

“Anne, az önce pırıl pırıl bir şey geçti gökyüzünden! Belki de bir peri kızıdır.”

Belki de gerçekten öyleymiş. Belki de Liora, hâlâ umut arayan çocukların kalbine uğruyor, ışığını onların hayallerine serpiştiriyormuş…

Ve masal burada bitmiş ama Liora’nın ışığı hâlâ gökyüzünde bir yerlerde parlıyormuş.