Boğa Ferdinand Masalı

Bir zamanlar, İspanya’nın sıcak güneşinin altında uzanan yemyeşil bir köyde, diğer tüm boğalardan farklı bir boğa yaşardı. Adı Ferdinand’dı. Diğer boğalar gibi arenada dövüşmekten hoşlanmaz, kükremek yerine kuş cıvıltılarını dinlemeyi severdi. En büyük tutkusu ise çiçeklerdi.

Her sabah, güneş doğarken, Ferdinand gözlerini açar ve ilk işi vadiye koşmak olurdu. Orası, rengârenk çiçeklerle dolu bir yerdi. Lale, gül, lavanta ve papatya… Ferdinand hepsini koklar, aralarına uzanır, rüzgârla birlikte salınan çiçeklerin hikâyelerini dinlerdi.

Bir sabah, Ferdinand vadiye geldiğinde bir şeyin eksik olduğunu fark etti. Güller solmuştu! Renkleri gitmiş, kokuları sönmüştü.

"Bu nasıl olur?" diye homurdandı Ferdinand. "Daha dün capcanlıydılar."

Tam o sırada, ağacın arkasından bir ses geldi.

"Onlar solmadı Ferdinand… Onlar korktu."

Ferdinand irkildi. Sesin geldiği yere döndü ve karşısında minik, parlak gözlü bir tavşan gördü. Kulakları kocamandı ve gözleri yaşlıydı.

"Korktular mı? Ama neden?!" diye sordu Ferdinand, gözlerini büyüterek.

"Kötü rüzgâr geldi," dedi tavşan. "Vadinin öbür ucundaki Gölge Ormanı'ndan esti. İçinde üzüntü, korku ve kötülük taşıyan bir rüzgâr… Çiçekler hissetti."

Ferdinand’ın kalbi hızla atmaya başladı.

"O zaman onları kurtarmalıyız! Vadide çiçeksiz bir hayat düşünemem."

Tavşan yavaşça başını salladı. "Ama Gölge Ormanı tehlikelidir. Oraya giren pek geri dönmez."

Ferdinand yere baktı, düşündü. Sonra derin bir nefes aldı.

"Ben dönerim," dedi kararlılıkla. "Vadinin renkleri için gerekirse oraya gideceğim."

Tavşan cesaretine hayran kalmıştı. "Adım Zıpır. Eğer ciddiyen gitmek istiyorsan, seni yolun başına kadar götürebilirim."

Ve böylece Ferdinand ve Zıpır yola çıktılar. Orman yolunda kuşlar susmuş, yapraklar griye dönmüş gibiydi. Ferdinand’ın içi ürperse de kararlılığı sarsılmadı.

"Ferdinand," dedi Zıpır bir ara durarak, "biliyor musun, senin gibi bir boğa görmedim. Korkmadan sevdiğin şeyler için savaşıyorsun."

"Savaşmak herkesin düşündüğü gibi boynuzla olmaz Zıpır," dedi Ferdinand yumuşakça. "Bazen kalbinle savaşmalısın."

Nihayet Gölge Ormanı’na vardılar. Ağaçlar upuzun, dalları karanlıktı. İçeriden tuhaf fısıltılar geliyordu. Zıpır bir adım geri attı.

"Buradan öteye gelemem Ferdinand. Ama sen… sen yapabilirsin."

Ferdinand gözlerini kıstı ve karanlığa doğru yürüdü.

Ormanda her şey sessizdi. Ta ki birdenbire, bir çalının ardından ince bir ses duyulana kadar.

"Kim var orada?" dedi ses.

Ferdinand yaklaştı. Çalıların arkasında, minik bir tilki yavrusu titreyerek oturuyordu.

"Ben Ferdinand. Çiçek Vadisi’ni kurtarmak için buradayım. Sen kimsin?"

"Adım Minik. Buraya yanlışlıkla geldim. Çıkamıyorum," dedi yavru tilki ağlayarak. "Ve bu orman beni korkutuyor."

Ferdinand onu nazikçe burnuyla dürttü. "Beraber çıkabiliriz. Ama önce, buradaki karanlığın kaynağını bulmalıyım."

Minik gözlerini silerek ayağa kalktı. "O zaman ben de seninle gelirim. Çünkü artık yalnız değilim."

İkili birlikte yürümeye devam etti. Derinlere indiklerinde, bir ağacın gövdesine sarılmış, ağlayan bir yaratık gördüler. Bu yaratık, gri tüylerle kaplı, gözleri büyük ve yaş doluydu. Ağacın ruhu gibiydi.

"Neden ağlıyorsun?" diye sordu Ferdinand, sesini yumuşatarak.

"Ben Ormanın Kalbiyim," dedi yaratık. "Ama yıllardır kimse beni sevmedi. Herkes benden korktu. Bu yüzden kalbim karardı, rüzgârım soğudu."

Ferdinand bir süre sustu. Sonra yanına gitti, başını Orman Kalbi'nin omzuna koydu.

"Sen karanlık değilsin. Sadece yalnızsın."

Gözyaşları durdu. Orman Kalbi gözlerini Ferdinand’a dikti.

"Sen… beni anladın mı?"

"Evet," dedi Ferdinand. "Çünkü ben de yıllarca yanlış anlaşıldım. Ama ben sevginin ne olduğunu biliyorum. Ve onu paylaşmak istiyorum."

O anda, bir ışık belirdi. Ormanın gri yaprakları yeşile döndü. Rüzgâr yumuşadı. Orman Kalbi gülümsedi.

"Artık yalnız değilim," dedi. "Senin sayesinde…"

Ferdinand ve Minik vadinin yolunu tuttular. Döndüklerinde inanılmaz bir manzara bekliyordu onları. Çiçekler yeniden açmıştı! Güller kırmızıdan mora dönüyor, lavantalar şarkı söylüyordu.

Zıpır havaya sıçradı. "Başardın Ferdinand! Sen bir kahramansın!"

"Hayır," dedi Ferdinand. "Ben sadece kalbimi dinledim."

Köylüler bunu duyunca arenada dövüşen boğaların arasında Ferdinand’a da yer ayırdılar. Ama o hiçbir zaman dövüşmedi. Onun yerine arenada çiçeklerle dans etti, çocuklarla oyunlar oynadı.

Bir gün köyün en yaşlısı Ferdinand’a sordu:

"Sen gerçekten korkmadın mı, o karanlık ormana girerken?"

Ferdinand başını salladı.

"Korktum," dedi. "Ama cesaret, korkmamak değil… Korkarken bile sevgiyle ilerlemektir."

Ve o günden sonra, Ferdinand yalnızca Boğa olarak değil, Kalbin Boğası olarak anıldı.