Yüzüklerin Efendisi Masalı

Uzak bir diyarda, Shire’dan çok da uzak olmayan, Çiçektepesi adında küçücük ama çok güzel bir köy vardı. Bu köyde, minik bir hobbit yaşardı. Adı Fındık’tı. Diğer hobbitlerden farklıydı Fındık; maceralara meraklıydı, gece gökyüzünü izler, yıldızlarla konuşur, hayal kurardı.

Bir sabah, Fındık köyün yakınındaki ormanda gezerken yere gömülmüş bir şeyin parladığını gördü. Küçük elleriyle toprağı kazdı, toprak nemliydi ama yüzeyde altın gibi parlayan bir şey belirmişti. Bir yüzüktü bu. Ama sıradan bir yüzük değildi…

“Vay canına! Ne kadar da güzel parlıyor…” dedi Fındık, yüzüğü eline alarak.

Yüzüğü taktığı anda, etrafını bir ışık sardı. Gözlerinin önünde bir figür belirdi. Uzun beyaz sakallı, gri pelerinli bir adamdı bu. Gandalf’tı.

“Hoş geldin, küçük dostum,” dedi Gandalf yumuşak bir sesle. “Sen, Işığın Yüzüğü’nü buldun. Bu, karanlığı dengeleyecek tek yüzüktür. Ama dikkatli olmalısın. Kara Rüzgar Vadisi’nin cadısı, Morwyn, bu yüzüğün peşinde.”

Fındık’ın kalbi hızla çarptı.

“Ben… ben sadece yürüyüşe çıkmıştım. Yüzük istemeden elime geçti!”

“Bazı seçimler, kader tarafından yapılır,” dedi Gandalf. “Şimdi, bu yüzüğü Ayna Gölü’ne götürmelisin. Orada Işığın Muhafızı seni bekliyor olacak.”

Fındık ne yapacağını bilemeden başını salladı. “Yani… gerçekten ben mi götürmeliyim? Başka biri yok mu?”

“Güvenilirlik bazen boyla değil, kalple ölçülür, Fındık. Senin kalbin, en karanlık anlarda bile ışığı görebilecek kadar temiz,” dedi Gandalf ve bir anda ortadan kayboldu.

Fındık, küçük bir torba hazırladı: biraz kurabiye, bir fener, haritası ve en sevdiği kitabı: "Cücelerin Cesareti".

Yola koyuldu. Yol uzundu, ama çiçekler ve kuş sesleri Fındık’a eşlik ediyordu. Birkaç gün sonra, Orman Gölgesi’ne ulaştı. Burada garip bir ses duydu.

“Hey! Orada kimsin?” diye bir ses yankılandı. Çalıların arasından uzun kulaklı, pırıl pırıl gözlü bir elf çıktı.

“Ben… Fındık. Şey, yani Fındık Baggins. Işığın Yüzüğü’nü Ayna Gölü’ne götürüyorum.”

Elf başını eğerek selam verdi. “Ben Lirael. Orman muhafızlarındanım. Bu ormanlar artık güvenli değil. Cadı Morwyn’in yaratıkları buralarda dolanıyor.”

“Ben ondan korkmam! Sanırım…” dedi Fındık, sesi biraz titreyerek.

Lirael gülümsedi. “Cesaret, korkusuz olmak değil; korkuya rağmen yürümektir. Sana eşlik edeceğim.”

Böylece ikisi birlikte yola devam ettiler. Orman gittikçe karardı. Geceleri rüzgâr uğulduyor, ağaçlar fısıldıyor gibiydi. Bir gece, kamp kurduklarında Fındık sessizce sordu:

“Sence… bu yüzük gerçekten bende mi olmalıydı?”

Lirael başını salladı. “Bazen en basit kişiler, en büyük görevleri taşır. Çünkü kalpleri sade ama güçlüdür.”

Ertesi gün, Kara Rüzgar Vadisi'ne yaklaştılar. Sis içinden soğuk bir ses yükseldi:

“YÜZÜĞÜ GETİRİN!”

Birden havayı yararak dev bir gölge belirdi. Morwyn’in hizmetkârıydı bu: bir gölge atına binmiş, gözleri kor gibi yanan, kara bir şövalye.

Fındık geri çekildi. “O... o gerçek mi?”

Lirael kılıcını çekti. “Korkma! Kaç, Fındık! Ben onu oyalayacağım!”

“Ama seni yalnız bırakamam!”

“Fındık, kaderin seni bekliyor. Benim görevim seni korumak.”

Fındık koşmaya başladı. Gözlerinden yaşlar süzülüyordu ama kalbinde bir ateş yanıyordu. Karanlık vadiden çıkıp güneşin doğduğu dağa ulaştığında Ayna Gölü’nü gördü.

Göl, adeta bir yıldız gibi parlıyordu. Gölde bir figür bekliyordu: uzun beyaz giysili, gözleri ışık gibi parlayan bir kadındı bu. Işığın Muhafızı'ydı: Elenriel.

“Fındık,” dedi yumuşak bir sesle. “Uzun ve zorlu bir yolculuktan geçtin. Yüzüğü getirdin. Artık onu karanlıktan arındırabiliriz.”

Fındık dizlerinin üstüne çöktü. “Ben sadece bir hobbit’im… Sadece yürüyüşe çıkmıştım…”

Elenriel elini onun kalbine koydu. “Ama içindeki ışık, yüzüğü dönüştürdü. Senin cesaretinle karanlık dengelendi.”

Tam o sırada gökyüzü çatladı, Morwyn gölden fışkırarak ortaya çıktı. Yüzü karanlıktı, sesi buz gibiydi.

“YÜZÜĞÜ VERİN! O BENİM!”

Fındık ayağa kalktı. Ellerini yumruk yaptı. “Hayır! Bu yüzük ışığa ait. Ve artık senin değil!”

Elenriel’le birlikte yüzüğü göle bıraktılar. Yüzük gölün içinde parladı, parladı ve bir anda yok oldu. Morwyn çığlık atarak gölün içinde eridi, sis kayboldu, gökyüzü aydınlandı.

Fındık yere çöktü. Yorulmuş ama huzurluydu.

“Hepsi bitti mi?”

Elenriel gülümsedi. “Karanlık hep bir yerde olur ama senin gibi kalpler ışığı her zaman yeniden getirir.”

Gandalf yeniden belirdi.

“Aferin, küçük dostum. Görevin bitti. Ama hikâyen yeni başlıyor.”

Fındık Shire’a geri döndüğünde kimse ona inanmadı.

“Sen mi Morwyn’i yendin? Hayal kurmuşsun Fındık!” derdi komşuları.

Ama o her gece yıldızlara bakıp gülümsedi. Çünkü içindeki ışığı kimse söndüremezdi.

Bir gece, genç bir hobbit ona sordu:

“Amca Fındık, gerçekten karanlıkla savaştın mı?”

Fındık göz kırptı. “Belki. Ama önemli olan şu: Kalbinde ışık varsa, en karanlık anlarda bile yolunu bulursun.”