Mürekkep Balığı Masalı

Derin, masmavi okyanusun ortasında, güneşin ışıkları zorla ulaştığı, mercanların yavaşça dans ettiği bir yerde, diğerlerinden farklı bir mürekkep balığı yaşardı. Adı Melo idi.

Melo, ailesiyle birlikte sakince yaşayan bir mürekkep balığıydı ama onda diğerlerinden farklı bir şey vardı: merakı. Okyanus tabanındaki her taşı, her mercanı incelemek isterdi. Fakat en büyük hayali, ışığın kaynağını görmekti.

Bir gün, babasıyla birlikte yosun toplarken yukarıdan parlayan ışığa uzun uzun bakakaldı.

"Baba... orada ne var? Işık... sanki bizi çağırıyor gibi," dedi gözleri parlayarak.

"Orası yüzey, oğlum. Güneşin yaşadığı yer... Ama orası tehlikelidir. Biz mürekkep balıkları derinliklerde yaşarız. Yukarısı bizim için değil," dedi babası, hafifçe gülümseyerek.

"Ama neden? Neden biz de yukarı çıkamıyoruz?"

"Çünkü orası sıcak, parlak ve yabancı. Biz karanlıkta güvendeyiz."

Ama Melo, cevabı pek tatmin edici bulmadı. Geceleri mercanların arasına saklanıp gökyüzünü hayal ederdi. Arkadaşları, yıldızlar diye bir şey olduğunu söylemişti. Hatta bazı deniz canlıları, "gökyüzünde parlayan ateş böcekleri" derdi onlara. Oysa Melo, bunların neye benzediğini hiç görmemişti.

Bir sabah erkenden uyanan Melo, annesinin hazırladığı yosun çorbasını içtikten sonra, kararını verdi.

"Anne... ben yukarıya çıkacağım," dedi kararlı bir sesle.

"Ne demek istiyorsun? Orası çok tehlikeli, Melo!"

"Ama ben sadece görmek istiyorum. Geri döneceğim, söz veriyorum."

Annesi endişeyle gözlerinin içine baktı ama Melo’nun kararındaki ciddiyeti görünce sustu. Ona sarıldı ve fısıldadı:

"O zaman dikkatli ol. Ve ne olursa olsun, mürekkebini yalnızca kendini korumak için kullan."

Melo, denizanası sürülerinin arasından geçti, yosun ormanlarını geride bıraktı. Yol boyunca farklı canlılarla karşılaştı.

Bir noktada, dev bir denizanasıyla karşılaştı. Kolları ışık saçıyor, dans ediyordu.

"Sen kimsin küçük dostum?" diye sordu denizanası, melodik bir sesle.

"Ben Melo'yum. Güneşi görmek istiyorum."

"Cesaretine hayran kaldım. Ama yukarıda her şey çok farklıdır. Dikkatli ol."

Tam yüzeye yaklaşmışken, suda hareket eden dev bir gölge gördü. Bu, bir barakudaydı. Melo hemen saklanmaya çalıştı ama barakuda onu fark etmişti.

"Burada ne işin var, küçük balık?" dedi tehditkâr bir şekilde.

"Sadece yukarıyı görmek istiyorum," dedi Melo, ürkekçe.

Barakuda ona doğru hızla yaklaşınca Melo son çare olarak annesinin dediğini yaptı: mürekkep saldı.

Koyu siyah bulut suyu kapladı ve Melo hızla kaçtı. Kalbi küt küt atıyordu ama hala hayattaydı.

Sonunda yüzeye ulaştı. Gözleri önce kamaştı. İlk kez güneşi görüyordu. Işık suya öyle güzel vuruyordu ki, gözyaşlarına engel olamadı.

Bir anda gökyüzünde süzülen bir martı fark etti. Melo’ya baktı ve bağırdı:

"Senin ne işin var burada, küçük mürekkep?"

"Sadece ışığı görmek istiyordum," dedi Melo, gülümseyerek.

Martı, onu gagalamadı. Aksine, Melo’nun kararlılığına saygı duydu.

"Sen cesur bir kalpsin. Ama burada uzun süre kalamazsın. Derine dön, aileni özleyeceksin."

Melo, yüzeyin büyüsünü içine çeke çeke döndü. Ama dönüş yolunda bir şey fark etti. Artık o eskisi gibi değildi.

Yolda küçük bir yengeç ağlara takılmış ağlıyordu.

"Yardım eder misin?" diye fısıldadı.

Melo hiç tereddüt etmedi, kollarıyla ağı çözerek yengeci kurtardı.

"Teşekkür ederim! Sen bir kahramansın!"

Ailesi onu gördüğünde hem şaşırdı hem sevindi. Babası hemen koştu:

"Melo! Gerçekten döndün mü?"

"Döndüm baba. Ve ışığı gördüm. Çok güzeldi... Ama en güzeli sizin yanınızda olmak."

Melo’nun gözleri parlıyordu. Artık daha bilgeydi.

O günden sonra diğer mürekkep balıklarına da yüzeyin hikayesini anlatmaya başladı.

"Işık güzeldir," derdi. "Ama asıl ışık, içimizdeki cesarette saklıdır."

Melo’nun hikâyesi okyanusun dört bir yanında anlatılır oldu. Onun cesareti, kararlılığı ve içindeki ışık, nice küçük balığa umut verdi.

Ve her gece, okyanusun derinliklerinde bir mürekkep balığı yukarı bakar ve fısıldardı:

"Bir gün ben de Melo gibi olacağım."