Hot Wheels Masalı

Bir zamanlar, Rüzgar Kasabası’nın eteklerinde, oyuncaklarla dolu kocaman bir çatı katında yaşayan üç çocuk vardı: Arda, Elif ve küçük kardeşleri Mete. Günlerini hayal gücüyle süsleyerek geçirir, en sevdikleri oyuncaklarla saatlerce oynarlardı. Ancak bu üçlünün en büyük tutkusu, Hot Wheels arabalarıydı.
Çatı katında, renk renk Hot Wheels arabaları, döner pistler, atlayış rampaları ve turbo tünellerle dolu büyük bir yarış alanı vardı. Her şey o gün, Arda'nın büyükbabasının onlara eski bir sandık getirmesiyle başladı.
“Ne var bu sandığın içinde?” dedi Elif, heyecanla gözlerini kocaman açarak.
“Eski ama özel bir şey,” dedi büyükbabaları, gizemli bir şekilde gülümseyerek. “Çocukken benim de Hot Wheels tutkumu bilirdiniz ya… Belki bunu siz kullanırsınız artık.”
Arda sandığın paslı kilidini açtığında içinden çıkan şey, tozlu bir harita ve garip görünümlü küçük bir kumandaydı.
“Bu da ne?” dedi Arda, haritayı açarak.
Harita, sıradan bir Hot Wheels parkuruna benziyordu ama üzerinde garip semboller, ışık saçan tüneller ve “Kayıp Pistler” yazısı vardı. Kumandanın üstünde ise minik bir düğme yanıp sönüyordu.
“Deneyelim mi?” dedi Mete, gözleri parlayarak.
“Dur bir dakika! Bu... bu oyuncak gibi değil,” dedi Elif, kumandayı dikkatle incelerken. “Sanki... gerçekmiş gibi!”
Arda, kumandadaki düğmeye bastı.
Bir anda çatı katı titredi, oyuncak pistlerden biri kıvrıldı, döndü, içinden ışıklar fışkırdı ve bir geçit açıldı.
“Bu... bir portal!” diye bağırdı Mete. “Hot Wheels dünyasına açılıyor olabilir!”
Çocuklar el ele tutuştu ve birlikte geçitten içeri atladılar.
Gözlerini açtıklarında kendilerini devasa bir pistin ortasında buldular. Her şey tanıdıktı ama bir o kadar da büyüleyiciydi. Arabalar kendi kendine hareket ediyor, rampalardan havalanıyor, neon ışıklar pistlerin kıvrımlarında dans ediyordu.
“Bu gerçek mi?” diye sordu Elif, şaşkınlıkla.
“Hayır... bu hayal gibi,” dedi Arda. “Ama... hissedebiliyorum. Rüzgarı, sesi… Her şey gerçek gibi!”
O anda yanlarına turuncu renkli, gözleri far gibi yanan, kendi kendine konuşan bir araba yaklaştı.
“Hoş geldiniz cesur sürücüler!” dedi araba. “Benim adım Nitro. Yardımınıza ihtiyacımız var.”
“Ne demek istiyorsun?” diye sordu Arda.
“Kayıp Pistler... kayboldu. Kötü Driftus, bu dünyadaki pistlerin enerjisini çalıp hepsini yok etmek istiyor. Eğer onu durdurmazsak, Hot Wheels evreni tamamen çökecek.”
Mete derin bir nefes aldı. “O zaman yardım edeceğiz! Değil mi?”
“Evet!” dedi Elif kararlılıkla. “Hemen şimdi!”
Nitro, çocuklara üç farklı araba verdi. Arda’ya hızlı ve çevik bir mavi yarış arabası; Elif’e dayanıklı ve çevik bir SUV; Mete’ye ise küçük ama inanılmaz hızlanan sarı bir araç.
“İlk kayıp pist, Ateş Dağı’nın tepesinde. Oraya giden yolu ancak birlikte geçebilirsiniz.”
Yarış başlar başlamaz, yer sarsıldı. Lavlar patlıyor, rampalar yıkılıyor, pist yer yer kayboluyordu.
“Hızlan Arda! Rampaya dikkat et!” diye bağırdı Elif.
“Tutun çocuklar!” dedi Mete. “Sıçrama geliyor!”
Üçü de sırayla dev rampalardan havalandı. Rüzgar yüzlerine çarparken içleri heyecanla doluydu ama kalpleri birlikte attığı için hiçbir şeyden korkmuyorlardı.
Sonunda, tepeye ulaştılar. Orada, kayıp pistin son parçasını tutan bir mekanizma vardı. Ancak Driftus’un gözcüleri oradaydı: Kara Jetler!
“Durun!” diye bağırdı Elif. “Plan yapmamız gerek!”
“Hayır, hız en iyi plandır!” dedi Mete ve arabasıyla ileri atıldı.
Gözcüler peşine takıldı. Arda ve Elif de arkasından geldi.
“Mete! Sağa dön!” diye bağırdı Arda.
“Rampanın altına gir!” diye ekledi Elif.
Mete usta bir manevrayla düşmanlardan kurtuldu, mekanizmayı aktif etti ve kayıp pist yerinden yükselerek gökyüzünde parladı. Üçü birden sevinçle birbirlerine sarıldı.
Bu sefer yollar buzla kaplıydı. Araba kontrolü zorlaşıyordu, ama ekip ruhları ısınıyordu.
“Sakın fren yapma Elif, kayarsın!” diye uyardı Arda.
“Arda dikkat et! Buz köprüsü çöküyor!” diye bağırdı Mete.
Zorlu bir mücadeleydi ama sonunda ikinci kayıp pisti de kurtardılar. Nitro, her görev sonunda daha umutlu oluyordu.
“Siz... düşündüğümüzden çok daha güçlüsünüz.”
“Çünkü birlikteyiz,” dedi Elif. “Ve bu dünyayı seviyoruz.”
Driftus’un kalesi, ters dönen pistlerden, alevli tünellerden ve uçurum kenarlarından oluşuyordu. Her şey kasıtlı olarak zordu. Driftus, devasa siyah bir araçla karşılarına çıktı.
“Siz de kimsiniz? Çocuklar mı? Bu dünyayı kurtaracaklarını sanıyorlar ha!”
“Sadece çocuk değiliz,” dedi Arda. “Biz hayal gücüyüz!”
“Ve kalpten yarışırız,” diye ekledi Elif.
“Hazır olun Driftus! Bu yarışı kazanacağız!” dedi Mete.
Büyük final başladı. Driftus önde gidiyordu ama bencilce. Diğerlerini düşürmeye çalışıyordu. Oysa çocuklar birbirlerine yardım ederek ilerliyordu.
“Arda rampayı tam zamanında aç!”
“Elif, köprü tam çökerken hızlan!”
“Mete, soldan geç! Dönüş geliyor!”
Ve son düzlükte, Driftus kendi tuzağına düştü. Köprü çökerken fren yapamadı ve aşağıya kaydı. Çocuklar pistin sonuna vardığında gökyüzü altın gibi parladı. Tüm Hot Wheels dünyası yeniden canlandı.
Nitro, onlara teşekkür etti. “Siz bu dünyanın kahramanlarısınız. Her zaman hatırlanacaksınız.”
“Peki bir daha gelebilecek miyiz?” dedi Mete.
“Kapı, hayal gücünüz açık olduğu sürece hep açık kalacak,” dedi Nitro.
Geçitten geçtiler ve kendilerini tekrar çatı katında buldular. Her şey sessizdi. Ama kalplerinde büyük bir macera vardı artık.
“Bu gerçek miydi?” dedi Arda.
Elif gülümsedi. “Eğer kalbimizle hissettiysek, gerçektir.”
Mete kumandaya baktı, ışığı hala yanıyordu.
“Yeni maceralar için hazır olun,” dedi.
Ve o günden sonra, ne zaman pist kurup arabaları yarıştırmaya başlasalar, içlerinde bir umut olurdu: belki bir gün, Hot Wheels diyarına tekrar dönerlerdi.