Yavru Kaplan Masalı

Uzak diyarlarda, yemyeşil ağaçlarla örtülü bir ormanın kalbinde, minik bir kaplan yavrusu yaşardı. Adı Zümrüt’ümsü parlak gözleri, altın sarısı kürkü ve merak dolu yüreğiyle bütün ormanın neşe kaynağıydı. Zümrüt, anne kaplan Panteria’nın gölgesinde büyüyor, her gün yeni bir şey öğrenmek için sabırsızlanıyordu.
Bir sabah, güneş ilk ışıklarını yaprakların arasından süzerken Zümrüt uyandı. Gökyüzünde hafif bir sis vardı ve orman sessizliğini bozan tek ses, anne Panteria’nın usulca kükremesiydi. Zümrüt, anne kaplanın yanına süründü:
“Anne, bu sis neden var? Yoksa bir şey mi oldu?”
Panteria, yavrusunu merhametle izledi ve nazikçe kokladı:
“Küçük yavrum, sis sadece sabahın erken saatlerinde çıkar. Üzülme, güneş sisin arasından doğunca her şey berraklaşır.”
Zümrüt, annesinin sözleriyle biraz rahatladı ama merakı dinmemişti. Cesur yüreğiyle sisin arasına bakarak ormanın derinliklerinde neler olduğunu görmek istedi. Panteria, yavrusunun parlayan gözlerinde macera arzusunu görünce hafifçe gülümsedi:
“Eğer ormanın ötesindeki gizemi keşfetmek istiyorsan, önce öğreneceğin çok şey var. Önce yürümeyi, sonra iz sürmeyi, sonra da sessizce avlanmayı.”
Zümrüt, heyecanla kuyruğunu salladı:
“Ben bunların hepsini öğrenebilirim! Lütfen bana güven, anne.”
Panteria, yavrusunu sıkıca kokladı:
“Sen güçlü ve zeki bir kaplansın. Sadece sabırlı ol.”
Günler ilerledikçe Zümrüt, annesiyle birlikte koşmayı, avlanmayı ve ormanın kurallarını öğrenmeye başladı. Ama her akşam uyku vaktinde aklı hep sisin ardında kalırdı. Bir gün, Panteria ormanda yalnızken uzaklardan tiz bir ses duydu. Bu, Zümrüt’ün daha önce hiç duymadığı bir çağrıydı. Hemen yavrusunu aradı:
“Zümrüt, buraya gel!”
Zümrüt, annesini görünce heyecanla koşturdu:
“Ne oldu anne? Bir ses duydum ben de!”
Panteria, dikkatle dinledi:
“Evet, çok uzaklardan bir yardım çığlığı gibi. Belki bir hayvan zor durumda. Macera duygun kabarıyor, değil mi?”
Zümrüt, gururla başını kaldırdı:
“Evet! Gidip yardım edebilir miyiz?”
Panteria bir an duraksadı, sonra nazikçe yavrusunu koklayarak mırıldandı:
“Biraz daha büyüyüp güçleneceksin. Ama şimdi sana yalnız kalmanın nasıl olduğunu göstereceğim. Birlikte gideceğiz, ama dikkatli olmalısın.”
O sabah, kaplan çifti ormanın derinliklerine doğru yol aldı. Kıvrımlı patikalardan, gür otların arasından geçerken Zümrüt gözlerini dört açmıştı. Kuşlar cıvıldıyor, ağaçlar fısıldıyordu adeta. Bir süre sonra sis değil, parlak bir nehrin kenarında durdular. Orada, incecik bir geyik yavrusu çamura saplanmış, çaresizce uğulduyordu.
“Ayaklarım… Çıkamıyorum!” diye inliyordu yavru geyik.
Panteria derin bir nefes aldı:
“Zümrüt, önce yardım etmeden önce etrafı güvenlik açısından kontrol edeceğiz. Düşmanın yaklaşma ihtimali var.”
Zümrüt gözlerini kocaman açtı:
“Düşman mı anne?”
“Evet,” diye cevapladı Panteria, “Bazen kurt sürüleri ya da yırtıcı kuşlar buraya yakın geçer. Onları görmemiz gerek.”
Birkaç adım ötede, ormanın gölgesinde iki göz parladığını gördü Zümrüt. Bir kurt sürüsü değil, sadece meraklı bir maymun sürüsüydü. Maymunlar yüksek dallardan onları izliyor, birbirlerine tüyolar veriyordu.
“Merak etmeyin, kimse size zarar vermeyecek,” diye bağırdı en cesur maymun, Zıpzıp adındaki lider. “Size yardım edebilirim!”
Zümrüt heyecanla kuyruk salladı:
“Sen yardım edebilir misin? Biz de yardım etmek istiyoruz!”
Zıpzıp, oyuncağıymış gibi dal parçası sallayarak gülümsedi:
“Tabii! Birlikte çalışırsak her şeyi başarabiliriz.”
Panteria ve Zümrüt, maymunlarla birlikte çalışmaya başladılar. Maymunlar dalları kırıp nehrin kenarına yığdılar, Panteria büyük pençeleriyle çamuru kazarak yolu açtı, Zümrüt de küçük pati darbeleriyle yardım etti. Geyik yavrusu titreyerek, ama umutla izliyordu.
Bir süre sonra geyik yavrusu serbest kaldı. Tavşan gibi sıçrayarak ayağa kalktı, gözleri sevinçten parlıyordu:
“Teşekkür ederim! Beni kurtardınız!”
Zümrüt gururla göz kırptı:
“Biz çetin dostlarız!”
Geyik yavrusu, Zümrüt’e sarılmaya çalıştı ama çamurlu bacakları nedeniyle dengesi bozuldu. Zümrüt nazikçe onu itfaiyeci titizlikle tutarak:
“Sakın korkma, ben buradayım.”
Panteria, yavruları arasındaki bu dayanışmayı izlerken gözleri doldu:
“Sen gerçekten büyüdün, Zümrüt. İyi ki yanımdasın.”
Akşam olduğunda ormanda minik bir kutlama yapıldı. Maymunlar şaklayan sesler çıkarttı, geyik yavrusu minik adımlarla dans etti, Zümrüt de ailesinin ve yeni dostlarının yanında mutluluktan yanıyordu. Hava yavaşça kararmaya başladığında, ağaçların arasından ay ışığı sızarak parlak bir halı gibi toprağı örttü.
Geyik yavrusu, üzgün gözlerle Zümrüt’e baktı:
“Ben dönüş yolumu unuttum. Ormanda kayboldum…”
Zümrüt biraz düşünürken Panteria yaklaşıp:
“Endişelenme, sana geri yolu göstereceğiz. Birlikte güçlüyüz.”
Küçük kaplan yavrusu, dostlarına cesaret vermek istercesine patisini yumruk yapıp havaya kaldırdı:
“Haydi, birlikte yürüyelim!”
Böylece Zümrüt, annesi ve yeni arkadaşları, ormanın patikalarını takip ederek geyik yavrusunu evine kadar götürdüler. Yolları boyunca Zümrüt, yaşadığı maceranın heyecanını anlatıyor, kalbindeki cesareti hissediyordu. Geyik ailesi, yavrularını ellerinden tutarak karşılamaya hazırlanmıştı:
“Hoş geldiniz!” diye seslendiler. “Siz olmasaydınız, onu asla bulamazdık!”
Panteria başını eğerek gülümsedi:
“Biraz büyümek, biraz cesaret ve bolca sevgiyle her zorluğun üstesinden gelinebilir.”
Zümrüt, annesinin omzuna sürtünerek mırıldandı:
“Anne, bugün ne kadar güçlü hissettim!”
Panteria yavrusunu koklayarak:
“Sen cesaretinle kalbimi ısıttın. Unutma, gerçek güç sevgi ve dayanışmadadır.”
O gece Zümrüt, annesinin yanında, sıcak bir uykuya daldı. Rüyasında bulutların üzerinde koşuyor, yeni maceralar hayal ediyordu. Ertesi sabah, orman ona yeni sürprizler hazırlayacak, yeni dostlar sunacak ve belki de bir gün kendi ailesini korumak için güçlü bir kaplan olacaktı.
Ve böylece, yavru kaplan Zümrüt’ün ilk büyük macerası, ormanın kalbinde sevgi ve dostlukla yazıldı. Kalplerindeki cesaret ışığı hiç sönmedi; çünkü gerçek kahramanlık, her zaman başkalarına yardım etmekten, sevgiyle yanlarında olmaktan geçiyordu.