Uğur Böceği Masalı

Uğur Böceği Masalı

Bir zamanlar Renkler Diyarı’nın tam ortasında, masmavi gökyüzünün altında ve papatyalarla bezenmiş yemyeşil bir vadide küçük bir uğur böceği yaşardı. Adı Luna’ydı. Kırmızı kanatlarının üzerindeki siyah benekler parıldarken, o da ormanda neşe saçar, herkesin yüzünü güldürürdü. Ama Luna’nın bir sırrı vardı: Geceleri güzel rüyalar göremezdi.

Geceleri gözlerini kapadığında herkes gibi rengârenk düşler görmek isterdi, ama karanlık bir boşlukla karşılaşırdı hep. Bu onu çok üzerdi.

Bir sabah, Güneş ilk ışıklarını vadiye sererken, Luna en yakın arkadaşı Minik Arı Pufi’ye koştu.

"Pufi! Dün gece yine rüya göremedim," dedi Luna, gözleri dolarak.
"Herkes ne güzel anlatıyor sabah olunca... Renkli şatolar, konuşan mantarlar, dans eden fıskiyeler! Benim neden hiç rüyam yok?"

Pufi, incecik kanatlarıyla Luna’nın başına kondu.

"Belki rüyaların bir yerlere saklanmıştır, Luna," dedi düşünceli bir şekilde. "Belki de onları bulmamız gerekiyordur!"

Luna'nın gözleri umutla parladı.

"Gerçekten mi? Hadi o zaman, rüyalarımı arayalım!"

Ve böylece küçük uğur böceği Luna ile minik arı Pufi, rüyaları aramak üzere büyük bir maceraya çıktılar.

İlk durakları Bilge Baykuş’un ağacıydı. Koca meşe ağacının üst dallarında oturan Baykuş, geceleri tüm ormanı gözetlerdi.

"Bilge Baykuş!" diye seslendi Luna. "Rüyalarımı kaybettim. Onları nasıl bulabilirim?"

Baykuş gözlüklerini düzeltti, uzun gagasıyla düşünceli bir mırıltı çıkardı.

"Hmm… Rüyalar genellikle kalbin sesini duyamadığında saklanır, küçük Luna. Kalbini dinlemeyi öğrenmen gerek."

"Ama nasıl dinleyeceğim kalbimi?" diye sordu Luna şaşkınlıkla.

Baykuş kanatlarını açtı.

"Bir melodiyi hissetmeden şarkı söyleyemezsin, değil mi? İşte kalbini duymak da onun gibi. Doğayı dinle, hislerini fark et, gerçek neşeyi bul... Rüyaların seni orada bekliyor olabilir."

Teşekkür ederek ayrıldılar. Luna, kalbini dinlemeyi öğrenmeye kararlıydı. Pufi de onu desteklemeye hazırdı.

Sonraki gün, çiçekli vadinin ötesinde Sessiz Göl’e vardılar. Su yüzeyinde parlayan ışıklar, sanki başka bir dünyadan fısıltılar taşıyordu. Göl kenarında, yaşlı Kaplumbağa Mino uyukluyordu.

"Mino Teyze!" dedi Pufi, saygıyla. "Luna rüyalarını kaybetmiş. Yardım edebilir misiniz?"

Mino gözlerini ağır ağır açtı.

"Rüyalar mı?" dedi kısık bir sesle. "Benim de bir zamanlar en sevdiğim rüyam vardı. Gül bahçesinde uçardım hep... ama sonra korkularım arttı, rüyalarım beni terk etti."

Luna, usulca yanına yaklaştı.

"Korkular rüyaları kaçırır mı?"

"Evet Luna... Korkular, üzüntüler, umutsuzluk... Rüyaların sevgiyle, umutla beslenir. Belki sen rüyalarını, bir zamanlar çok üzüldüğün için kaybettin."

Luna’nın gözleri doldu. Hatırladı. Bir yıl önce, annesi başka bir diyara göç etmek zorunda kalmıştı. Vedalaşırken kalbi çok kırılmış, içinde büyük bir boşluk oluşmuştu.

"Sanırım... o günden beri içimde bir şey eksik," dedi Luna hüzünle.
"Rüyalarımı da o gün kaybettim."

Mino başını salladı.

"İşte şimdi kalbinin sesini duymaya başlıyorsun."

O gece Luna, göl kenarındaki bir papatya yaprağında otururken gözlerini gökyüzüne dikti.

"Anneciğim, seni çok özlüyorum..." diye fısıldadı.
"Ama artık anlıyorum. Sen hep kalbimdeymişsin. Belki de rüyalarımı sen saklıyorsundur."

Pufi, arkadaşının yanına kondu.

"Hazır mısın, Luna?"
"Hazırım Pufi. Kalbimi dinleyeceğim. Gözlerimi kapatıp korkmadan, özlemle, sevgiyle uyuyacağım."

Luna o gece ilk kez huzurla uyudu.

Ve mucize o zaman gerçekleşti.

Sabah olduğunda Luna neşe içinde uyandı. Gözleri ışıl ışıldı.

"Pufi! Rüyamda annemle birlikteydim!" dedi coşkuyla. "Bir bulutun üzerinde uçtuk! Çiçekler konuşuyordu! Ve ben... ben çok mutluydum!"

Pufi, heyecanla kanat çırptı.

"Başardın Luna! Rüyalarını geri buldun!"

Luna kıkır kıkır güldü.

"Evet! Meğer hep yanımdaymışlar. Sadece kalbimi dinlemem gerekiyormuş."

O günden sonra Luna, her gece başka bir rüyayla uyanır oldu. Kimisinde deniz kabuklarının şarkısını duyar, kimisinde gökyüzünde yıldızlarla sek sek oynardı.

Ve her sabah, vadideki tüm dostlarına anlatırdı rüyalarını. Hikâyelerle büyürken, küçük hayvanlar da kendi kalplerini dinlemeyi öğrenmeye başladılar.

Bir gün Bilge Baykuş, yüksekten Luna’ya baktı ve gülümsedi.

"Luna... artık sadece rüyalarını bulan bir uğur böceği değil, başkalarının rüyasına da ilham olan birisin."

Luna gözlerini gökyüzüne dikti.

"Çünkü rüyalar, paylaşınca çoğalıyor... ve sevgiyle besleniyor."

Ve işte böyle sevgili çocuklar, uğur böceği Luna artık yalnızca kendi rüyalarını değil, tüm ormanın hayallerini kanatlarında taşıyan bir masal kahramanı oldu.

Kim bilir, belki bu gece siz de Luna’yla aynı rüyada uçarsınız...