Vampir Masalı
Bir zamanlar, uzak mı uzak, sislerin hiç dağılmadığı, ormanların fısıltılarla dolu olduğu Gümüşgece Vadisi adında bir yer vardı. Bu vadide, güneşi pek göremez, ama ayın parlak ışığını bol bol seyredebilirdiniz. Çünkü burası, vampirlerin yaşadığı gizli bir diyardı.
Bu vadide, diğerlerinden oldukça farklı, minik bir vampir yaşardı: Alric. Alric, henüz yüz yaşındaydı. Vampirler için bu neredeyse bebeklik sayılırdı. Diğer vampir çocuklar geceleri uçmayı, yarasalarla konuşmayı, hatta sisin içinde kaybolup oyunlar oynamayı severdi. Ama Alric’in içi hep başka türlü çarpardı.
Alric, insanlara hayranlık duyardı. Onların şarkılarını, hikayelerini, neşeyle güldükleri anları gizlice izlemeyi çok severdi. Ama bu, vampir dünyasında tehlikeli bir meraktı.
Bir gece, Gümüşgece Ormanı'nın derinliklerinde tek başına yürüyordu Alric. Ay yine pırıl pırıl parlıyordu. Birden kulaklarına yumuşak bir melodi geldi. Bir insan sesi…
“Kim var orada?” diye sordu Alric, ürkekçe.
“Benim! Korkma, sadece şarkı söylüyordum,” dedi küçük bir kız sesi.
Çalılıklar aralandı ve karşısına sarı saçlı, yeşil gözlü bir kız çıktı. Üzerinde yıpranmış bir pelerin vardı, ama gözleri ışıl ışıldı. Adı Elva’ydı.
“Sen… sen bir insansın!” dedi Alric, gözleri kocaman açılarak.
“Evet. Ama sen nesin? Kulakların sivri... ve… gözlerin kırmızı parlıyor,” dedi Elva, biraz çekinerek ama merakla.
“Ben... şey... Ben bir vampirim,” dedi Alric, başını eğerek. “Ama korkma. Ben kimseye zarar vermem.”
Elva gülümsedi. “Ben de senden korkmuyorum. Şarkımı dinlediğine göre kötü biri olamazsın.”
İşte o gece, ormanın içinde bir vampir çocuğu ve bir insan kızı dost oldular. Her gece aynı saatte, aynı yerde buluşmaya başladılar. Elva şarkılar söyler, Alric ona yıldızları anlatırdı. Alric, Elva’nın sıcak kalbinde bir yer edinmişti. Ama bu arkadaşlık, uzun süre gizli kalamazdı.
Bir gece, Alric annesiyle karşılaştı. Kontessa Mirena, soylu ve güçlü bir vampirdi.
“Nerelerdeydin Alric?” diye sordu annesi, gözleri şüpheyle parıldayarak.
“Ormanda… biraz yalnız kalmak istemiştim,” dedi Alric.
“Sakın bir insanla konuştuğunu söyleme bana,” dedi Kontessa sert bir sesle. “Onlar bizim düşmanımız. Kalplerinde nefretten başka bir şey taşımazlar.”
Ama Alric öyle düşünmüyordu. Elva’nın kalbi, en az ay ışığı kadar saf ve sıcaktı.
O gece, Elva’ya annesinin söylediklerini anlattı.
“Annem senin kötü olduğunu düşünüyor,” dedi Alric üzgünce. “Ama ben biliyorum, sen kötü değilsin.”
“Belki bir gün onunla tanışabilirim,” dedi Elva, cesurca. “Kalbinle konuşursa, beni anlayabilir.”
Ama o fırsat gelmeden, Gümüşgece Vadisi’ne bir bela geldi: Gölge Avcısı.
Gölge Avcısı, vampirleri yok etmeye yemin etmiş bir savaşçıydı. Elinde gümüşten yapılmış bir mızrak, sırtında kutsal bir kitap taşırdı. Bir gece, Elva’yı takip ederek Alric’in yaşadığı kaleye kadar geldi.
“Senin gibi bir çocuk bu karanlık yaratıklarla ne yapıyor?” diye bağırdı Gölge Avcısı, Elva’yı yakalarken.
“Bırak onu!” diye atıldı Alric. “O benim arkadaşım! O sadece… beni anlıyor.”
Ama Gölge Avcısı kararlıydı. “Vampirler duygusuz yaratıklardır. Onlarla dostluk olmaz!”
O an, Elva’nın sesi tüm vadide yankılandı:
“Hayır! Alric benim dostum! Kalbi senden daha parlak! Onu yargılamadan önce bir kez olsun dinle!”
O sözler Gölge Avcısı’nı duraklattı. Ama tam mızrağını indirecekken, Kontessa Mirena ortaya çıktı.
“Yeter!” diye haykırdı Mirena. “Sen bizimle savaşacağını düşünüyorsan, önce bana karşı gelmelisin.”
Ve tam o sırada, Alric kendini annesinin önüne attı. “Hayır anne! Şiddetle hiçbir şey kazanamayız. Onu ikna etmenin tek yolu, kalbimizi açmak!”
Kontessa bir an sustu. İlk kez oğlunun sözlerinde bir bilgelik hissetti. Ardından Gölge Avcısı’nın gözleri yaşla doldu.
“Sen… sen ağlıyorsun,” dedi Elva.
“Ben... ben kardeşimi küçükken bir vampire kaybettim,” dedi Gölge Avcısı. “Ama şimdi anlıyorum… belki de hepimiz aynı acıları taşıyoruz.”
O gece, Gümüşgece Vadisi’nde yıllardır ilk kez bir vampir, bir insan ve bir avcı aynı sofrada oturdu. Şarkılar söylendi, yıldızlar izlendi. Ve küçük bir çocuğun kalbi, koca bir dünyayı değiştirdi.
Alric artık büyümüş, Gümüşgece Vadisi’nin koruyucusu olmuştu. Vadide vampirler ve insanlar birlikte yaşamaya başlamıştı. Elva, şarkılarıyla kalplere dokunan bir ozan olmuştu. Ve Gölge Avcısı mı? O artık bir “Barış Bekçisi”ydi.
Her şey, ay ışığında kalbini açan küçük bir vampirle başlamıştı.
“Kalbini dinlemek, bazen binlerce yıl sürecek bir savaşı bitirebilir,” derdi Alric çocuklara.
Ve onlar da yıldızlara bakarken, fısıltıyla tekrarlardı:
“Ay ışığında dostluk olur. Ay ışığında kalpler parlar…”