Abi Kardeş Masalı (2)

Bir varmış, bir yokmuş… Uzak diyarların birinde, rengârenk çiçeklerle bezeli, kuşların sabahları şarkı söylediği, geceleri yıldızların dans ettiği bir köy varmış. Bu köyde, birbirinden hiç ayrılmayan iki kardeş yaşarmış: Abi Deniz ve küçük kardeşi Mira.
Deniz on yaşındaymış, Mira ise henüz yedi. Mira'nın hayal gücü gökyüzü kadar genişmiş; kelebeklerle konuştuğunu, bulutların üstünde yürüdüğünü söyler dururmuş. Deniz ise ayakları yere daha sağlam basan, korumacı ve sabırlı bir çocukmuş.
Bir gün anneleri, ormanın hemen kenarındaki çilek tarlasına gitmeleri için onlara sepet vermiş.
"Sakın ama sakın ormanın içine girmeyin!" demiş anneleri, ciddi bir ses tonuyla.
"Sadece kenardaki çilekleri toplayın, sonra hemen eve dönün."
"Tamam anne, söz veriyoruz!" demiş Deniz.
"Ben en büyük çileği bulacağım!" diye sevinçle bağırmış Mira.
İki kardeş sepetlerini almış ve el ele tutuşarak ormanın kenarına doğru yola koyulmuşlar. Yol boyunca Mira, gördüğü her kelebeği takip etmiş, her taşın altına bakmış.
"Mira, dikkatli ol. Çok uzaklaşma benden," diye uyarmış Deniz.
"Ama bak! Şu kelebeğin kanatları mavi! Belki bir peridir!"
Çilek toplamaya başlamışlar. Sepetleri yarıya kadar dolmuş. Ama o sırada Mira’nın gözleri ormanın derinliklerine doğru uzanan mor çiçeklerle kaplı bir patikaya takılmış. Gözleri parlamış.
"Abi... Orada başka bir çilek tarlası var gibi. Daha da büyük çilekler olabilir!"
Deniz başını çevirmiş. Patikayı görmüş ama annesinin sözleri hemen kulaklarında çınlamış.
"Mira, ormanın içine girmemeliyiz. Annemiz kesinlikle yasakladı."
Ama Mira çok ısrarcıymış. Gözleri heyecanla parlıyormuş.
"Lütfen abi... Sadece birazcık ilerleyip bakalım. Eğer çilek yoksa hemen geri döneriz. Ne olur?"
Deniz kardeşine bakmış. Mira’nın heyecanına dayanamamış. Başını sallamış ama ciddiyetini koruyarak:
"Sadece biraz. Söz mü? Eğer garip bir şey olursa hemen geri döneriz."
"Söz! Koca söz!" demiş Mira ve sevinçle patikaya atlamış.
İki kardeş patikayı takip etmişler. Başlarda her şey normalmiş; kuş sesleri, tatlı bir rüzgâr... Ama sonra ağaçlar sıklaşmış, gökyüzü görünmez olmuş ve etrafta garip sesler duyulmaya başlanmış. Bir süre sonra dönmek istemişler ama geldikleri yönü kaybetmişler.
"Deniz... Burası hiç tanıdık gelmiyor," demiş Mira, sesi titreyerek.
"Ben... ben korkuyorum."
Deniz de korkuyormuş ama kardeşinin yanında güçlü durmalıymış.
"Korkma Mira. Birlikteyiz. Bir yolunu buluruz. Elimi bırakma, tamam mı?"
Ormanın içinde saatlerce yürümüşler. Acıkmışlar, yorulmuşlar. Gözyaşları içinde oturmuşlar bir ağacın dibine. Tam o sırada, ağaçların arasında ışıklar belirivermiş. Minik ışık topları gibi, sanki... Ve ardından ince bir ses:
"Siz... kayboldunuz mu çocuklar?"
Işıkların ortasında minik bir yaratık duruyormuş. Parlak kanatlı, insan boyunun yarısı kadar.
"Siz de kimsiniz?" demiş Deniz, hem şaşkın hem temkinli.
"Ben Luma. Ormanın bekçisiyim. Kaybolanları bulurum. Ama önce kalplerine bakarım."
"Kalplerimize mi?" diye sormuş Mira.
Luma ellerini kalplerine doğru uzatmış. Bir anda kardeşlerin kalplerinden çıkan ışıklar gökyüzüne yükselmiş.
"Siz birbirinize çok bağlısınız," demiş Luma.
"Bu, ormanın kalbinde güçlü bir anahtar gibidir. Size yardım edeceğim. Ama önce birbirinize gerçekten güvenip güvenmediğinizi görmek isterim."
Luma onları bir kayanın yanına götürmüş. Kayada iki oyuk varmış.
"Şimdi her biriniz bir elinizi bu oyuğa koyun. Gözlerinizi kapatın ve diğerinin kalbini düşünün."
Kardeşler ellerini koymuşlar. Gözlerini kapatıp birbirlerini düşünmüşler. Deniz, Mira’nın küçük ellerini tutarken onu korumaya çalıştığı anları... Mira ise abisinin ona her zaman sarılışını...
Bir anda yer titremiş. Koca kaya geriye doğru açılmış ve önlerinde gizli bir yol belirmiş.
"Aferin size. Gerçek bağlar, ormanın bile kalbini yumuşatır," demiş Luma.
Luma onlara ormandan çıkacak gizli patikayı göstermiş. Yolda yürürken Mira başını abisine çevirmiş.
"Abi... Benim yüzümden oldu. Özür dilerim..."
Deniz eğilmiş, onun gözlerine bakmış.
"Önemli değil Mira. Çünkü seninle birlikte olunca her şey daha kolay. Korkmam artık. Ama bir dahaki sefere birazcık daha dikkatli olalım, tamam mı?"
"Tamam!" demiş Mira ve abisine sıkı sıkı sarılmış.
Ormanın çıkışına geldiklerinde Luma onlara son kez bakmış.
"Siz gerçekten birbirinizi seviyorsunuz. Bu sevgi sizi hep korur. Ama unutmayın, bazen kurallara uymak da sevdiklerimizi korumanın bir yoludur."
Eve döndüklerinde hava kararmış, anneleri onları görünce gözyaşlarına boğulmuş.
"Neredeydiniz? Çok korktum!" diye bağırmış.
"Sizi bir daha göremeyeceğim sandım!"
Mira koşarak annesine sarılmış.
"Anne... Çok özür dileriz... Bir daha asla sözünden çıkmayacağız..."
Deniz de başını öne eğmiş.
"Sorumluluğum vardı, ama seni dinlemedim. Affet bizi."
Annesi gözyaşlarını silmiş ve onları sarılmış.
"Önemli olan, geri dönmeniz. Ve birbirinize sahip çıkmanız. Bu, her şeyden değerli."
O günden sonra iki kardeş birbirlerine daha çok bağlanmış. Her gece, Mira yatmadan önce Deniz’e sarılır ve şöyle dermiş:
"Sen yanımda olunca hiçbir şeyden korkmam, abi."
Deniz de başını okşayıp gülümsermiş:
"Ben hep senin yanında olacağım, küçük kalbim."
Ve gökyüzü her gece onların sevgisine gülümsermiş...