Pamuk Prenses Masalı: En Güzel Prensesin Hikayesi

Bir varmış, bir yokmuş… Uzak diyarların birinde, sonsuz gibi görünen yemyeşil ormanların arkasında bir krallık varmış. Bu krallığın en güzel yanı, içinde yaşayan iyilik dolu insanların ve biricik prensesi Pamuk Prenses’in olmasıymış. Pamuk Prenses’in gülüşü kuşları bile şarkı söylemeye teşvik edermiş. Ama herkes bu güzelliği kıskanmazmış. Herkes… hariç bir kişi: Kötü kalpli üvey annesi, Kraliçe Morvena.

Morvena sihirli aynasıyla her sabah aynaya sorarmış:

"Ayna ayna, söyle bana, benden daha güzeli var mı bu diyarda?"

Ve ayna her gün aynı cevabı verirmiş:

"Güzelsin Kraliçem, çok güzelsin ama… Pamuk Prenses senden daha güzel."

İşte o an Morvena’nın yüzü kararır, gözleri nefretle parlar, dudakları titrermiş. O gün gelmiş çatmış, Morvena Pamuk Prenses’ten tamamen kurtulmaya karar vermiş. Fakat onu öldürmeye kıyamadığı için, Prenses’i ormana göndermiş ve bir daha geri dönmemesini istemiş.

"Git Pamuk Prenses! Ormanın derinliklerinde yaşa! Saray artık sana ait değil!"

Pamuk Prenses gözyaşları içinde ormana yürümüş. Kalbi kırıkmış ama içinde hâlâ umut ışığı yanıyormuş.

Ormanda yürürken ağaçların hışırtısı, kuşların cıvıltısı, ve bazen uzaklardan gelen tilki ulumaları ona eşlik etmiş. Günlerce yürümüş ama yorulduğu bir akşam, küçük bir tepeye çıkınca minicik bir ev görmüş. Evin çatısı yosunla kaplıymış, kapısında ise minicik bir zil varmış. Usulca kapıyı çalmış.

"Tık tık tık…"

İçeriden ayak sesleri duyulmuş. Kapı açıldığında, karşısında burunları kızarmış, boyları beline kadar gelen yedi cüce durmuş. Cüceler önce korkmuşlar ama sonra Pamuk Prenses’in gözlerindeki hüznü ve sıcaklığı görünce içeri davet etmişler.

"Merhaba... Ben Pamuk Prenses. Saraydan kaçmak zorunda kaldım... Lütfen burada kalabilir miyim?"

"Tabii ki kalabilirsin!" demiş Neşeli adındaki cüce. "Ama aramızda bazı kurallar var. Herkes işini yapar. Mutfak, temizlik, müzik... ve bolca kahkaha!"

Pamuk Prenses gülümsemiş. İlk defa günler sonra gülümsemiş.

"Ben de size yardım ederim. Yemek yapmayı çok iyi bilirim."

Yedi cüce sırayla kendilerini tanıtmışlar: Neşeli, Uykuçu, Alim, Uykucu, Somurtkan, Meraklı ve Çekingen. Her birinin ayrı bir karakteri varmış ama hepsi de kalpten iyilermiş. Pamuk Prenses artık kendini evinde hissediyormuş.

Günler geçtikçe aralarında güçlü bir bağ oluşmuş. Akşam yemeklerinde hikayeler anlatılır, sabahları birlikte kahvaltı yapılırmış. Bir gün Meraklı, Pamuk Prenses’e sormuş:

"Sence gerçek mutluluk nedir Pamuk Prenses?"

Pamuk Prenses biraz düşünmüş, sonra içtenlikle cevaplamış:

"Gerçek mutluluk... seni olduğun gibi kabul eden, seni koşulsuz seven insanlarla bir arada olmaktır."

Ama o güzel günler sonsuza kadar sürmemiş. Kraliçe Morvena, aynasına tekrar sormuş:

"Ayna ayna, şimdi söyle, benden güzel biri kaldı mı hâlâ bu evrende?"

Ve ayna yine aynı cevabı vermiş:

"Pamuk Prenses... ormanda yedi cücelerle birlikte yaşıyor. Güzelliği ışık gibi parlıyor."

Kraliçe öfkeyle bağırmış:

"Hayır! Bu mümkün değil! Onu yok etmeliyim!"

Ve sihirli bir iksir hazırlamış. Yaşlı bir teyze kılığına girerek elma sepetiyle yola çıkmış. Günlerce yürümüş ve sonunda cücelerin evine ulaşmış. Pamuk Prenses o sırada yalnızmış çünkü cüceler maden ocağında çalışıyormuş.

Kapı çalınmış.

"Tık tık tık..."

Pamuk Prenses kapıyı açınca karşısında yaşlı bir kadın görmüş. Kadın gülümsemiş:

"Tatlım, bu taze elmalardan ister misin? Bu kırmızı olan kalp gibi tatlı!"

Pamuk Prenses önce tereddüt etmiş ama kadının gözlerindeki yorgunluğa acımış.

"Peki, teşekkür ederim."

Bir ısırık alır almaz yere yığılmış.

Kraliçe gülerek uzaklaşmış: "Artık güzelliğinden eser kalmadı!"

O sırada cüceler dönüş yolundaymış. Meraklı bir şeylerin ters gittiğini hissetmiş ve aceleyle eve koşmuşlar. Pamuk Prenses’i yerde hareketsiz yatarken bulmuşlar.

"Pamuk Prenses! Lütfen uyan!"

Ama ses yokmuş. Gözyaşları içinde onu camdan bir tabuta koymuşlar ve ormanın en güzel yerine yerleştirmişler.

Aylar geçmiş. Bahar gelmiş, kuşlar yine şarkı söylemeye başlamış ama cücelerin yüzü hiç gülmemiş.

Bir gün uzak diyarlardan bir prens geçmiş o ormandan. Pamuk Prenses’i görünce büyülenmiş. Yüzüne bakmış, gözlerinden bir damla yaş süzülmüş.

"Onu tanımıyorum ama kalbim onunla konuşuyor. Bu… aşk."

Pamuk Prenses’in elini tutmuş, alnına bir öpücük kondurmuş.

Ve o anda… gözleri hafifçe aralanmış. Pamuk Prenses uyanmış!

Cüceler sevinç çığlıkları atmışlar.

"O YAŞIYOR! YAŞIYOR!"

Pamuk Prenses şaşkın ama mutluymuş.

"Ne oldu? Ne zamandır…?"

"Aylar oldu Pamuk Prenses. Seni hiç bırakmadık."

Prens elini uzatmış:

"Ben Prens Elian. Seni tanımasam da, kalbim seni tanıyor. Birlikte yeni bir hayat kurmak ister misin?"

Pamuk Prenses gözlerine bakmış, kalbinin sıcaklığını hissetmiş.

"Evet, isterim. Ama önce yedi dostumu da yanıma almak isterim. Onlar benim ailem."

Cüceler sevinçle zıplamış. Krallıkta büyük bir düğün yapılmış. Morvena ise sonsuza kadar aynasız bir kulübede, yalnız kalmış.

Pamuk Prenses, Prens Elian ve yedi cüce birlikte yeni bir saray kurmuşlar: Sevgi Sarayı. Herkes oraya gelip birlikte şarkılar söyler, dans eder, ve en önemlisi birbirini yargılamadan severmiş.

Ve herkes, en küçük kalpten çıkan sevginin bile büyük mucizeler yaratabileceğini öğrenmiş.

Gökkuşağı her sabah onların üzerinden geçerken şöyle fısıldarmış:

"Gerçek güzellik kalptedir..."