Bugs Bunny Masalı

Bir zamanlar yemyeşil ormanların, rengârenk çiçeklerin ve kıkırdayan sincapların diyarı olan Çıtır Ormanı’nda, akıllı mı akıllı, sevimli mi sevimli bir tavşan yaşardı. Adı hepimizin bildiği gibi: Bugs Bunny!

Bugs Bunny ormanda herkesin yardımına koşan, espirileriyle neşelendiren bir kahramandı. Ama en çok neyi severdi biliyor musunuz? Tabii ki havuçları!

Bir sabah Bugs Bunny uykulu gözlerle gözlerini açtı, tavşan ininden dışarı çıktı ve her zamanki gibi sabah kahvaltısı için en sevdiği havuç ağacına doğru zıplamaya başladı. Fakat…

“Aaa? Havuçlarım nerede?” diye bağırdı şaşkınlıkla.

Ağaç bomboştu! Ne bir havuç, ne bir yaprak kalmıştı!

“Yok artık! Bu imkânsız! Ben dün bu ağacı sulayıp ‘İyi geceler’ bile dedim!”

Tam o sırada ormandan arkadaşları birer birer çıkageldi. İlk gelen, gözlüklerini sürekli düzeltip duran zeki sincap Simon’du.

Simon: “Bugs! Havuçlarım da yok! Bütün sakladığım kiler boşalmış!”

Bugs Bunny: “Simon, bu bir tesadüf olamaz. Birileri ormanda havuçlara savaş açmış gibi.”

İkili şaşkınlıkla diğer arkadaşlarıyla buluştu. Tembel ama iyi yürekli ayı Bob, hızlı tilki Lili ve konuşkan papağan Mimi de aynı şeyden şikayetçiydi.

Bob: “Hmmm… Ben sadece biraz tatlı uyuyordum. Sabah bir baktım… Havuç reçelim gitmiş.”

Mimi: “Olay açık! Biri bizimle dalga geçiyor. Veya daha kötüsü… Havuca bağımlı biri olabilir!”

Bugs Bunny: “Ne yapıyoruz peki? Oturup havuçsuz mu kalacağız? Hayır! Bu Bugs Bunny’nin sözlüğünde yok!”

Hemen bir plan yapıldı. Herkes görev başına geçti. Simon gözlemci olacak, Lili iz sürecek, Mimi gökten haber uçuracak, Bob da ormanda gezenleri durdurup soru soracaktı.

Bugs Bunny ise gizlice ormanın derinliklerine doğru yola koyuldu. İçinde bir his, bu işin sıradan bir hırsızlık olmadığını söylüyordu.

Ormanın en karanlık köşesine vardığında, yaşlı meşe ağacının arkasında bir ses duydu. Gizlice yaklaştı.

“Hımm… Şu havuçlar ne güzelmiş… Daha fazlasını almalıyım…”

Bu tanıdık bir sesti. Ama kimdi?

Bugs Bunny: “Oradan çık da yüzünü görelim, havuç canavarı!”

Birdenbire bir gölge hareket etti ve Bugs Bunny’nin karşısına hiç beklemediği biri çıktı: Küçük Tavşan Dodo!

Bugs Bunny: “Dodo? Sen misin?”

Dodo: “Özür dilerim Bugs… Ama başka çarem yoktu!”

Dodo, yıllar önce ormandan ayrılan, utangaç ve sessiz bir tavşandı. Diğer tavşanlar arasında kendini yalnız hissetmiş, ormanın dışına çıkmıştı.

Bugs Bunny: “Neden geri geldin? Ve neden… havuçlarımızı çalıyorsun?”

Dodo gözlerini yere indirdi.

Dodo: “Ormanın dışı çok zor… Yalnızdım. Aç kaldım. Geri dönmek istedim ama yüzüm yoktu. O yüzden geceleri gelip sadece birkaç havuç alıyordum. Ama sonra… daha fazlasını istedim.”

Bugs Bunny: (duygulanarak) “Dodo… Senin ihtiyacın olan havuç değil, dostlukmuş. Biz seni unuttuk sanma. Gel, birlikte çözelim.”

O anda diğer arkadaşlar da ormanın derinliklerine ulaşmıştı.

Lili: “Dodo! Ne zamandır nerelerdesin?”

Bob: “Ah be çocuk! Gel sana kucak dolusu reçel vereyim.”

Mimi: “Senin havuçtan çok sevgiye ihtiyacın varmış, Dodo.”

Simon ise gözlüğünü düzeltti ve ciddi bir sesle konuştu:

Simon: “Ormanın kuralı açık: Herkes paylaşır, kimse çalmaz. Ama geçmişi değil, bugünü düzeltmeliyiz.”

Bugs Bunny gülümsedi.

Bugs Bunny: “Dodo, tekrar hoş geldin. Ama önce… birlikte bir şey yapacağız.”

Tüm hayvanlar el birliğiyle çalıştı. Bir gün boyunca toprağı kazdılar, eski havuç fidelerini canlandırdılar ve yeni bir bahçe kurdular. Ortasına da bir tabela dikildi:

"Burası Dodo’nun Havuç Bahçesi – Dostlukla Büyüyen Tek Yer."

O günden sonra Dodo hem havuçlara hem de dostluğa doydu. Bugs Bunny ise her sabah havuç ağacına giderken bir havuç almayı unutmaz, sonra arkasını döner ve bağırırdı:

“Ey Dodo! Kahvaltı vakti!”

Ve Dodo her sabah neşeyle koşardı:

“Geliyorum Bugs abi!”

Bir gün yine sabah güneşi parladığında, Bugs Bunny gözlerini gökyüzüne dikti, elinde bir havuçla gülümsedi ve kendi kendine mırıldandı:

“Eh, nedir doktorr… Hayat bazen havuç gibi: Sert başlar, tatlı biter.”

Ve orman, kahkahalarla yankılandı.