Bisiklet Masalı: Sihirli Bisikletin Hikayesi

Bir zamanlar, yemyeşil tepelerle çevrili, masal gibi bir köy vardı. Bu köyde herkes birbirini tanır, sokaklarda çocuk kahkahaları yankılanırdı. Köyün en neşeli çocuğu ise 10 yaşındaki Mert'ti. Mert’in en büyük hayali, kendi bisikletine sahip olmaktı. Her gün okuldan dönerken bakkalın önünde duran kırmızı bisiklete uzun uzun bakar, iç geçirirdi.
Bir gün, annesi ona bir haber verdi:
“Mert, bu yaz çok çalışırsan belki sana bir bisiklet alabiliriz,” dedi gülümseyerek.
“Gerçekten mi anne? Söz veriyorum, elimden geleni yapacağım!”
Ve o günden sonra Mert, komşulara yardım etmeye başladı. Bazen bahçe temizledi, bazen markete gitti, bazen de yaşlı teyzelere su taşıdı. Günler geçtikçe köyde herkes onu daha çok sever oldu. Herkes onun azmine hayran kaldı.
Ama yazın sonunda annesiyle babası, yüzleri üzgün bir şekilde konuştular:
“Mert’ciğim…” dedi babası. “Bu sene işler pek iyi gitmedi. Belki gelecek yıl…”
Mert’in gözleri doldu ama gülümsedi.
“Üzülmeyin. Benim için önemli olan sizin mutlu olmanız.”
O gece Mert, yıldızlara bakarak dilek tuttu:
“Ne olur, bana bir bisiklet verin. Ama öyle sıradan bir bisiklet değil… Beni hayal edemeyeceğim yerlere götürecek bir bisiklet olsun.”
Ertesi sabah, evin önünde eski, tozlu ama sağlam bir bisiklet duruyordu. Üzerinde bir not vardı:
"Hayallerinin pedalı, kalbinin gücüyle döner. — SB"
Mert şaşkınlıkla etrafına baktı. Bu bisiklet daha önce burada yoktu. Biraz ürkek, biraz heyecanla bisikletin üzerine bindi. Pedala bastığı anda rüzgâr kulaklarında ıslık çaldı, etrafındaki her şey bulanıklaştı. Gözlerini açtığında, kendini rengârenk bir dünyada buldu.
“Neler oluyor?” diye fısıldadı.
Birden karşısına konuşan bir sincap çıktı.
“Hoş geldin, Mert!”
“Sen… konuşuyorsun!”
“Burası Sürprizler Diyarı. Buraya sadece cesur ve kalbi temiz çocuklar gelebilir. Sihirli bisikletin seni buraya getirdi.”
Mert’in gözleri parladı.
“Peki şimdi ne olacak?”
“Şimdi, cesaretin ve iyiliğinle bu dünyaya yardım etme zamanı.”
Sürprizler Diyarı’nda işler yolunda değildi. Renkler solmuş, ağaçlar konuşmaz, kuşlar şarkı söylemez olmuştu. Nedeni ise çok uzaklardaki Gölgeler Ormanı'nda yaşayan Karanlık Kral'dı. Sihirli enerjiyi çalan ve neşeyi hapseden bu kral, mutluluğun düşmanıydı.
Mert, sincap rehberiyle birlikte yola koyuldu. Yol boyunca sevimli yaratıklarla tanıştı. Bazısı korkuyordu, bazısı umudunu yitirmişti. Mert hepsine umut verdi:
“Ben buradayım. Birlikte başarabiliriz.”
Zorlu yollardan, yağmur ormanlarından geçtiler. En sonunda Gölgeler Ormanı’na ulaştılar. Karanlık Kral, dev bir tahta oturmuş, gülümsemeyi unutmuştu.
“Sen de kimsin?” dedi gürleyen sesiyle.
“Ben Mert. Umudu getirmeye geldim.”
“Hah! Tek bir çocukla mı?”
Mert bisikletinin zilini çaldı. Zil sesi bir melodiydi. O melodiyi duyan her yaratık canlandı. Renkler döndü, kuşlar şarkı söylemeye başladı. Kral ilk kez bir şey hissetti: sevgi.
“Bu… bu his de ne?”
“Mutluluk, Kral. Belki sen de unutmuştun.”
Kral, başını eğdi.
“Yalnızdım… Kimse benimle konuşmazdı.”
“O zaman gel, birlikte oynayalım. Sen de bizimle ol.”
Karanlık Kral gözyaşlarını sildi. Gölgeler Ormanı, artık Renkler Vadisi olmuştu. Mert’in bisikleti parladı, bir ışıkla çevrildi. Sihir görevini tamamlamıştı.
Mert gözlerini bir anda tekrar köyde açtı. Evlerinin önündeydi. Bisiklet hâlâ oradaydı, ama artık daha parlaktı. Annesi dışarı çıktı.
“Mert, bu bisikleti kim bıraktı?”
“Sanırım... kader.” diye gülümsedi.
Artık köyde herkes onun sihirli bisikletini konuşuyordu. Ama Mert, kimseye o gizemli yolculuğu anlatmadı. Çünkü bazı sihirler, sadece kalpte saklanırdı.