Geyik Masalı: Orman ve Lukinin Hikayesi

Bir zamanlar, dağlarla çevrili, yemyeşil ağaçlarla dolu, kuşların şarkı söylediği huzurlu bir ormanda Geyik Luki adında genç bir geyik yaşardı. Luki’nin büyük kahverengi gözleri, kulakları kadar meraklıydı. Henüz boynuzları tam gelişmemişti ama yüreği kocamandı.
Her sabah güneş doğarken Luki annesiyle birlikte derenin kenarına gider, serin su içerdi. Ancak o sabah her şey farklıydı. Gökyüzü gri, rüzgar huzursuzdu.
"Anne, neden bugün kuşlar şarkı söylemiyor?" diye sordu Luki, endişeyle etrafına bakarak.
"Bazen orman sessizleşir oğlum. Doğa da bizim gibi hislere sahiptir." dedi annesi zarifçe.
Ama Luki bu cevaptan tatmin olmadı. Çünkü kalbinin derinliklerinde bir şeylerin yanlış olduğunu hissediyordu.
O gün Luki ormanın derinliklerine doğru yürümeye karar verdi. Yürürken yerde insan ayak izleri gördü. İnsanlar bu ormana nadiren girerdi. Üstelik izlerin yanında küçük kırık dallar ve ayak sesleri vardı. Geyik içgüdüsüyle hemen saklandı.
Birden bir ses duydu:
"Burası harika bir yermiş. Şu geyiği yakalarsak büyük ödül bizim olur!"
Bu sözler Luki’nin kalbini sıkıştırdı. İnsanlar onu ya da ailesinden birini avlamak istiyordu!
Luki hızla geri döndü ve annesine koştu.
"Anne! İnsanlar ormanda! Bizi avlamak istiyorlar!"
"Sakin ol Luki. Belki sadece yolculardır."
"Hayır! Duydum! 'Geyiği yakalayalım' dediler!"
Annesi endişeyle gözlerini kapattı. Bu, ormanın dengesini bozacak bir şeydi.
Luki’nin annesi, Orman Meclisi’ni toplama kararı aldı. Mecliste baykuşlar, sincaplar, kaplumbağalar ve yaşlı Geyik Arvid vardı. Arvid, ormanın en yaşlısı ve en bilgesiydi.
"İnsanlar geri dönmüş. Bu kez iyi niyetle değil." dedi anne geyik.
"Ormanı terk edemeyiz. Burası bizim evimiz." diye çıkıştı sincap Tilko.
"Ama karşı koyamayız. İnsanlar güçlü." dedi yaşlı kaplumbağa Elka, ürkek bir sesle.
Luki konuşmak için cesaretini topladı:
"Belki saklanmak yerine onları anlamaya çalışmalıyız. Her insan kötü değildir. Onlarla konuşmayı deneyelim."
Orman sessizleşti. Genç bir geyiğin bu kadar cesur bir teklif sunması herkesi şaşırtmıştı.
Ertesi sabah Luki, izleri takip ederek insanların kamp kurduğu yere gizlice yaklaştı. Çalıların arasından baktığında küçük bir çocuğun ormanın ortasında yalnız başına ağladığını gördü. Yanında bir kafes, kafeste ise yaralı bir sincap vardı!
Luki yavaşça yaklaştı. Çocuk onu fark ettiğinde gözleri faltaşı gibi açıldı.
"Sen… bir geyiksin!" dedi çocuk, ağlamayı keserek.
"Korkma. Sana zarar vermeyeceğim." dedi Luki, yüreğinde büyük bir cesaretle.
Çocuk irkildi. Ama Luki’nin gözlerinde öfke değil, merhamet vardı.
"Adın ne?" diye sordu Luki.
"Benim adım Emre. Babam sincapları yakalayıp satmak istiyor ama bu sincap hasta. O yüzden kafese koydum. Ona yardım etmek istiyorum ama bilmiyorum nasıl."
Luki, sincap Tilko’yu tanıyordu. Hemen bir plan yaptı.
"Onu bana ver. Ormanın derinliklerinde şifalı otlar var. Tilko ona yardım eder."
Çocuk bir an düşündü.
"Babam duyarsa kızar. Ama... ben de yardım etmek istiyorum. Lütfen ona iyi bak."
Luki sincapla birlikte geri döndü. Tilko ve diğer hayvanlar sincapla ilgilenirken, Luki durumu Meclis’e anlattı.
Birkaç gün sonra Emre tekrar geldi. Elinde yaralı bir baykuş vardı. Bu kez korkmuyordu. Luki onu karşıladı.
"Geldin demek."
"Ben kötü biri değilim. Ama babam... onunla konuşamıyorum. O sadece para kazanmak istiyor."
Luki başını salladı:
"Bazı büyükler kalplerini dinlemeyi unutur. Ama senin kalbin açık."
O andan itibaren Emre, ormanın sırlarını Luki’den öğrendi. Şifalı otları, hayvan dillerini, sessizliğin anlamını...
Bir gün Emre’nin babası onları birlikte gördü.
"Ne yapıyorsun burada?! Bu geyiği yakalayabilirdik!"
"Hayır baba! Onlar dost! Onlara zarar veremezsin!"
Emre, babasının önüne dikildi. Luki gözlerini kaçırmadan adamın gözlerine baktı. Adam bir an tereddüt etti, sonra tüfeğini yere bıraktı.
"Gözlerinde öfke yok... Sanki... anlayabiliyor musun beni?"
Luki yaklaşmadan önce annesinin sözleri geldi aklına: “Doğa da bizim gibi hislere sahiptir.”
Emre ve babası daha sonra ormana her geldiklerinde sadece bakmak ve yardımcı olmak için geldiler. Kafesler yerini merceklere, tüfekler yerini defterlere bıraktı.
Ormanın sesi yeniden canlandı. Kuşlar şarkılar söyledi, dere neşeyle aktı.
Ve Luki, ormanın kalbi oldu. Cesaretiyle sadece hayvanları değil, insanları da değiştirmişti.
Bir gün Tilko, Luki’ye dönüp şöyle dedi:
"Sen sadece bir geyik değilsin dostum. Sen, bu ormanın sesi oldun."
Luki gülümsedi.
"Belki de her canlının içinde bir ses vardır. Dinlemeyi bilen kazanır."