Meraklı Tavşan Masalı

Uzak diyarlarda, çiçeklerin yıl boyunca solmadığı, kuşların neşeyle ötüştüğü ve gökyüzünün hep mavi kaldığı bir ormanda Meraklı adında küçük bir tavşan yaşardı. Meraklı’nın adını neden böyle koyduklarını tahmin etmek zor değildi; çünkü o, her şeye burnunu sokmayı, her yeni sesi takip etmeyi ve her yabancı kokuyu anlamaya çalışmayı çok severdi.
Sabahın erken saatleriydi. Güneş yavaşça doğarken Meraklı, minik yuvasından başını çıkardı. Gözleri ışıldıyor, burnu heyecanla titriyordu.
"Bugün acaba ne keşfedeceğim?" diye kendi kendine mırıldandı Meraklı.
O sabah ormanda garip bir koku vardı. Tatlı ama yabancı bir koku. Meraklı’nın merak duygusu hemen kabardı. Kokunun peşine takıldı ve koşa koşa ormanın derinliklerine doğru yol aldı.
Yolda eski dostu, yaşlı kaplumbağa Kapur’la karşılaştı.
"Nereye böyle hızlı hızlı Meraklı?" diye sordu Kapur ağır adımlarla.
"Şşşt Kapur! Yeni bir koku var havada! Belki de gizli bir meyve türü, belki de kaybolmuş bir hazine! Hemen gidip bakmam gerek!"
Kapur başını iki yana sallayarak gülümsedi.
"Senin merakın bir gün başına iş açacak Meraklı."
"Belki!" dedi Meraklı gülerek. "Ama macera olmazsa hayat çok sıkıcı olur!"
Ve hoplaya zıplaya ilerlemeye devam etti. Koku onu büyük ceviz ağacının arkasına, hiç gitmediği bir patikaya götürdü. Ağaçların arasından bir ışık sızıyordu. Meraklı dikkatle yaklaştı. Birdenbire büyük bir çukurun kenarına geldi ve “pat!” diye içine düştü.
"Aaaaah!" diye bağırdı. "Yardım edin! Çukura düştüm!"
Bir süre sonra çukurun kenarından bir çift göz ona bakmaya başladı. Bu, minik sincap CikCik’ti.
"Meraklı! Sen orada ne yapıyorsun?" diye sordu şaşkınlıkla.
"Koku peşindeydim... sonra birden... burada buldum kendimi." dedi utanarak.
"Bekle, yardım getireceğim!" dedi CikCik ve kayboldu.
Kısa bir süre sonra CikCik, ormanın dört bir yanından yardım getirdi: Baykuş Bilge, tilki Tilli, kunduz Tuka, kirpi Noko... Hepsi çukurun başına toplandılar.
Baykuş Bilge gözlüğünü düzeltti. "Meraklı, senin bu başını belaya sokma yeteneğin gerçekten takdire şayan."
"Ben sadece... yeni şeyler keşfetmek istemiştim..." dedi Meraklı, sesi titreyerek.
Tilki Tilli iple aşağı indi, Meraklı’nın beline ipi bağladı ve ormandaki herkesin yardımıyla Meraklı yukarı çekildi. Meraklı’nın kürkü toz içindeydi ama gözleri hâlâ ışıldıyordu.
"Teşekkür ederim dostlar... Beni yalnız bırakmadığınız için."
Kirpi Noko yaklaştı, elindeki meşe fındığını Meraklı’ya uzattı. "Sana biraz cesaret fındığı getirdim. Ama bir dahaki sefere biraz daha dikkatli ol, olur mu?"
Meraklı başını salladı. "Söz veriyorum. Ama merak etmeyin, tamamen uslanmadım!" dedi gülerek.
O gece Meraklı yuvasına döndü ama içindeki macera duygusu dinmemişti. Rüyasında uçan balinalar, konuşan çiçekler ve yürüyen dağlar gördü. Sabah olduğunda içi kıpır kıpırdı.
Bu sefer ormanın başka bir köşesine gitti. Eski, yosun kaplı bir taşın üzerinde oturan bir kurbağa gördü. Kurbağa gözlerini kıstı ve Meraklı’ya doğru eğildi.
"Sen o meşhur Meraklı Tavşan olmalısın."
"Evet, benim! Nereden bildin?"
"Ben her şeyi duyarım. Adın bütün ormana yayılmış. Herkes senin maceralarını konuşuyor."
Meraklı gururla kabardı. "Ben sadece öğrenmek istiyorum. Her şeyi ama her şeyi!"
Kurbağa güldü. "O zaman sana bir bilmece vereyim. Eğer cevabını bulursan, seni çok özel bir yere götüreceğim."
"Harika! Söyle hemen!"
Kurbağa gözlerini kısıp yavaşça söyledi:
"Ben ne bir hayvanım ne de bitki, ama her yerde beni görebilirsin. Güneşli günde uzarım, gece yok olurum. Neyim ben?"
Meraklı hemen düşünmeye başladı. CikCik, sincap Noko ve Tilli hemen yanına geldi. Hepsi bilmeceyi düşünmeye başladı.
"Bir ipucu verir misin?" diye sordu Meraklı.
"Gölgenle oyna da gör!" dedi kurbağa gülerek ve zıplayarak uzaklaştı.
"Gölgem!" diye bağırdı Meraklı. "Cevap gölge!"
Birdenbire yer sallandı. Taşın altı açıldı ve altından gizli bir tünel belirdi. Tünelin ucunda ışık vardı. Hep birlikte yürüyerek ilerlediler. Tünelin sonunda hayretler içinde kaldılar: Çiçeklerden yapılmış minik bir köy, havada süzülen kelebek balonları, nehir üstünde yüzen müzikli yapraklar...
"Burası… rüya gibi!" dedi CikCik.
"Bu," dedi bir ses arkalarından, "Meraklıların diyarı. Yalnızca gerçekten kalbi öğrenme arzusu dolu olanlar buraya ulaşabilir."
Sesin sahibi, parlayan tüyleriyle yaşlı bir baykuştu. Baykuş Bilge’nin büyükbabası olduğunu söylediler.
"Buraya gelen her meraklı canlı, kalbindeki cesaret kadar bilgiyle döner. Ama bir şartla: Bunu başkalarıyla da paylaşacak."
Meraklı başını salladı. "Paylaşmak için sabırsızlanıyorum!"
Günlerce orada kaldılar. Yeni şeyler öğrendiler: Renkleriyle şarkı söyleyen taşlar, hikâye anlatan yağmur damlaları, geceleri ışık saçan kurbağalar... Her şey Meraklı'nın içindeki keşif arzusunu büyüttü ama aynı zamanda sabrı, dostluğu ve düşünceliliği de öğretti.
Geri döndüklerinde ormandaki tüm dostlarını topladılar. Her biri öğrendiklerini anlattı. Küçük bir okul bile kurdular: “Meraklılar Okulu”. Ormanın her köşesinden hayvanlar geldi. Meraklı artık sadece keşfeden değil, öğreten de olmuştu.
Bir gün genç bir sincap geldi yanına.
"Meraklı, neden bu kadar çok soru soruyorsun hâlâ?"
Meraklı göz kırptı ve dedi ki:
"Çünkü her cevap, yeni bir maceranın kapısını açar."
Ve ormanda yeni bir koku belirdiğinde, Meraklı’nın burnu yine titredi...