Sincap Masalı

Güneş, ormanın üzerinden tatlı tatlı doğarken, yaprakların arasında kıpırdanan küçük bir gölge vardı. Bu, koca gözlü, kızıl tüyleri parlayan, minicik bir sincaptı: Adı Topi idi.
Topi sabahları erkenden uyanır, fındıklarını kontrol eder, sonra da ormanın derinliklerine maceraya çıkardı. Fakat bu sabah bambaşka bir şey oldu. Topi’nin en değerli fındığı –yani altın rengine benzeyen ve ona büyükbabasından miras kalan özel fındığı– yuvasında yoktu.
Topi panikle bağırdı:
“Hayır! Olamaz! Altın fındığım yok! Nerede olabilir? Dün gece tam şu dala bırakmıştım!”
Küçük kalbi çarptı. Gözleri doldu. Bu fındık onun için sadece bir yiyecek değil, büyükbabasının hatırasıydı. Herkes o fındığı Topi’nin ne kadar dikkatli sakladığını bilirdi.
“Sakin ol Topi, derin nefes al,” diye mırıldandı kendi kendine. Sonra gözyaşlarını silip, sırt çantasını aldı ve ormanın yolunu tuttu.
Topi, fındığın olduğu dala baktı ve orada minik toprak izleri gördü. Bunlar, tavşanlarınki kadar küçük ama kuşlarınki kadar düzenliydi.
“Bu izler... Hmm, Kiki’nin olabilir mi?” diye düşündü. Kiki, ormanın en meraklı serçesiydi. Hemen ona doğru yola çıktı.
Kiki bir çam dalında şarkı söylüyordu.
Topi: “Kiki! Altın fındığımı gördün mü? Çok kıymetliydi, yerinde yok şimdi.”
Kiki: “Ay! Fındığın mı? Hayır, Topi. Ben sadece sabah sabah böceklerin peşindeydim. Ama sabaha karşı ağacının orada tilki Kızıl'ı gördüm. Gizlice dolanıyordu.”
Topi’nin gözleri büyüdü.
“Tilki Kızıl! Ama... O her zaman sessizdir, nadiren konuşur. Acaba gerçekten o mu aldı?”
Topi cesaretini topladı ve tilki Kızıl’ın inine doğru yürüdü. Yürek çarpıntısıyla mağaraya yaklaştı. İçeride bir koku vardı… fındık kokusu!
Topi: “Kızıl! Orada mısın?”
Kızıl (içeriden): “Ne var küçük sincap? Sabah sabah niye bağırıyorsun?”
Topi: “Altın fındığım kayboldu. Dün gece son kez ağacımda bırakmıştım. Kiki seni orada görmüş. Bir şey biliyor musun?”
Kızıl bir süre sustu. Sonra dışarı çıktı ve göz göze geldiler.
Kızıl: “Topi… Evet, dün gece oradaydım ama fındığını almadım. Ağaçtan düşen bir baykuş yavrusunu gördüm, ona yardım ettim. Dilersen onunla konuş.”
Topi şaşırmıştı. Kızıl, yardım mı etmişti?
Topi: “O zaman... Fındığım nereye gitmiş olabilir?”
Kızıl bir süre düşündü.
Kızıl: “Baykuş Tutu, ormanın en yüksek dalında yaşar. Her şeyi görür. Ona sormayı denedin mi?”
Baykuş Tutu’nun yuvası çok yüksekteydi. Tırmanmak kolay olmadı ama Topi kararlıydı. Dallara tutuna tutuna ulaştı sonunda.
Topi: “Baykuş Tutu! Altın fındığımı kaybettim. Dün gece birileri yuva ağacımın etrafındaymış. Gördün mü bir şey?”
Tutu gözlerini ağır ağır açtı. Yorgun ama bilgeydi.
Tutu: “Evet Topi... Gece yarısı bir sincap ağacına tırmandı, ama o sensin sandım. Kulağındaki beyaz tüy farklıydı. Sonra ağaca çıkıp bir şey aldı, zıplayarak uzaklaştı.”
Topi derin düşüncelere daldı.
“Benim gibi görünen… ama değil… Bu ancak… Tiko olabilir!”
Tiko, Topi’nin kuzeniydi. İkisi çok benzerdi, ama Tiko’nun bir kulağında beyaz bir tüy vardı. Bir süredir küslerdi çünkü Tiko, bir yarışta hile yapmıştı.
Topi, Tiko’nun yaşadığı eski meşe ağacına koştu. Kapısını tıklattı. Uzun bir sessizlikten sonra Tiko dışarı çıktı.
Topi: “Tiko... Lütfen dürüst ol. Altın fındığımı sen mi aldın?”
Tiko (başını eğerek): “Evet Topi... Ama kötü niyetle değil. O fındık büyükbabamızın simgesiydi. Benim hiç hatıram yoktu ondan. Sadece bir gece yanımda olsun istedim. Sabah geri bırakacaktım ama...”
Topi’nin gözleri doldu.
Topi: “Tiko… Bunu bana söyleseydin. Biz kardeş gibiyiz. Hatıralar paylaşmak içindir. Ama çalmamalıydın.”
Tiko gözyaşlarını silerken uzanıp altın fındığı getirdi.
Tiko: “Affedersin Topi. Hatalıydım. Gerçekten üzgünüm.”
Topi bir süre sustu. Sonra fındığı aldı ve Tiko’nun avucuna geri koydu.
Topi: “Onu birlikte saklayalım. Bu fındık artık sadece benim değil… ikimizin büyükbaba hatırası olsun.”
Tiko şaşırmıştı.
Tiko: “Gerçekten mi? Paylaşmak mı istiyorsun?”
Topi: “Evet. Artık küs olmayalım. Hataları konuşarak aşabiliriz.”
O gün, ormanın ortasında büyük bir masa kuruldu. Kiki, Kızıl, Tutu ve diğer hayvanlar davet edildi. Topi ile Tiko birlikte fındığı ortadaki cam kutuya koydular.
Topi: “Bu fındık artık sadece bir hatıra değil. Bizi bir araya getiren bir bağ!”
Kızıl kurnazca gülümsedi.
Kızıl: “Bazen kaybolan şeyler, daha büyük dostluklara vesile olur.”
Tutu başını salladı.
Tutu: “Doğru. Ve gecenin karanlığında bile dostluk, her zaman yolumuzu aydınlatır.”
Kiki şarkı söylemeye başladı. Tiko ise utangaç bir şekilde Topi’ye sarıldı.
Tiko: “Teşekkür ederim. Gerçekten… çok kıymetlisin.”
Topi: “Sen de öylesin Tiko. Hep birlikte daha güçlüyüz.”
O günden sonra altın fındık, Topi ile Tiko’nun ortak sakladığı bir anı oldu. Ama asıl kazanç, kaybolan bir fındıktan çok daha büyük bir şeydi: yeniden kurulan kardeşlik ve dostluk.
Ve ormanda bir şey kaybolduğunda, herkes önce sormayı, sonra paylaşmayı öğrendi. Çünkü en değerli şeyler, bazen gözle değil kalple görülür.