Temel Reis Masalı

Bir varmış, bir yokmuş… Uzak diyarlarda, engin denizlerin ötesinde, rüzgârın tuz taşıdığı bir liman kasabasında Temel Reis yaşarmış. Günlerini denizde geçirir, ıspanak konservelerini yanında taşır, yardıma ihtiyacı olan herkese el uzatırmış.
Ama bir gün, her şey değişmiş.
O sabah güneş doğarken, kasabanın çocukları neşeyle koşuştururken, aniden gökyüzü griye dönmüş. Kuşlar susmuş, rüzgâr durmuş. Herkesin yüzünden gülümseme silinmiş.
Temel Reis, iskelede teknesine ip atarken, Küçük Bibo koşarak yanına gelmiş.
"Temel Reis! Temel Reis! Bir tuhaflık var! Herkes üzgün, kimse gülmüyor!"
Temel Reis piposunu kenara bırakmış, kaşlarını çatmış.
"Hadi canım sen de, sabah sabah şaka mı yapıyorsun Bibo?"
"Hayır! Gerçekten! Annem pasta yaptı ama kimse tatlıyı görünce bile sevinmedi!"
Temel Reis bir an durmuş, sonra derin bir nefes almış.
"Demek ki işler ciddi... Gülümseme Diyarı tehlikede olabilir."
"Gülümseme Diyarı mı?" demiş Bibo, gözleri fal taşı gibi açılmış.
"Evet. Her çocuğun içindeki neşeyi ve kahkahayı orası korur. Efsanevi bir yerdir. Ama çok uzun süredir kimse oradan haber alamadı."
Bibo’nun gözleri ışıldamış.
"Hadi gidelim oraya! Ne gerekiyorsa yapalım!"
Temel Reis gülümsemiş. Ceketini giymiş, kollarını sıvamış.
"Yanıma ıspanaklarımı da alayım. Bu macerada onlara ihtiyacımız olacak!"
Gün batarken, Temel Reis ve Bibo, puslu dalgaları yaran teknesi “Koca Yürek”le denize açılmış. Rüzgâr hırçın, deniz huysuzmuş. Ama içlerindeki umut, karanlık bulutlardan parlakmış.
Gece olduğunda, gökyüzünden altın rengi bir yol belirivermiş. Bu, sadece Gülümseme Diyarı'na inananların görebildiği bir yolmuş.
"Bak Bibo," demiş Temel Reis, "o yol bizi doğru yere götürecek."
Saatler sonra, sislerin arasında rengârenk bir ada belirmiş. Ama ada... çok sessizmiş. Renkler solmuş, ağaçlar yaprak dökmüş, kuşlar ötmüyormuş.
Onları ilk karşılayan bir peluş aslan olmuş. Gözlerinden yaşlar akıyormuş.
"Yardım edin... Neşe kaçtı... Kahkahalar kayıp..."
"Merak etme dostum," demiş Temel Reis, "biz buradayız. Gülümsemeleri geri getireceğiz!"
Bibo eğilmiş, aslanın başını okşamış.
"Peki... ne oldu buraya?"
Aslan derin bir iç çekmiş.
"Neşe Perisi kaçırıldı. Karanlık Duman geldi. O gelince herkes korktu, neşemiz de onunla birlikte gitti..."
"Karanlık Duman mı?" diye sormuş Bibo titreyerek.
"Korkularla beslenen, kalpleri karartan bir gölge... Gülümseme Diyarı’na sinsice sokuldu. Ve bir sabah, Neşe Perisi’ni kaçırdı."
Temel Reis yumruğunu sıkmış.
"Bunu ona ödeteceğiz! Hadi bakalım Bibo, Neşe Perisi’ni bulmamız gerek."
Adanın derinliklerine doğru ilerlerken, karşılarına ilk engel çıkmış: Hıçkırık Ormanı. Her ağaç ağlıyormuş. Yapraklardan gözyaşları damlıyormuş. Adım attıkça üzüntü bulaşıyormuş.
Bibo başını öne eğmiş.
"Ben de ağlamak istiyorum..."
Temel Reis eğilmiş, onun omzuna elini koymuş.
"Bibo... Bazen güçlü olmak, ağlamakla başlar. Ama şimdi görevimiz var. Neşeyi geri getirmek için bir kıvılcım lazım."
O anda Temel Reis cebinden bir ıspanak kutusu çıkarmış.
"Hazırsan, bir kıvılcım ben olacağım!"
Konserve kapağını açmış, bir yudum almış. Kasları şişmiş, gözleri parlamış!
"HADİ BAKALIM!" diye bağırmış Temel Reis.
Bir ağacı kucaklayıp yukarı doğru fırlatmış. Ağaç yukarıda dönerken yaprakları yeşermiş, ağlaması durmuş.
Bir kıvılcım yetmiş, diğer ağaçlar da gülmeye başlamış. Gülümsemeler yayılmış. Ormanın sonundaki kapı açılmış.
Kapının ardında, Karanlık Duman’ın kalesi duruyormuş. Kapkara, sisli, kasvetli...
Bibo ürpermiş.
"Temel Reis... Ben korkuyorum."
Temel Reis diz çökmüş, göz hizasında konuşmuş.
"Korkmak kötü bir şey değil evlat. Cesaret, korktuğun halde yürümektir. Ve ben seninle gurur duyuyorum."
Bibo'nun gözleri yaşarmış ama sonra cesaretle doğrulmuş.
"Haydi o zaman. Neşe Perisi bizi bekliyor."
Kalenin içinde duvarlar ağlıyormuş, gölgeler fısıldıyormuş.
Sonunda zindana ulaşmışlar. Zincirli bir kafesin içinde, solgun yüzlü, ama gözleri hâlâ umutla parlayan biri oturuyormuş.
"Neşe Perisi!" diye bağırmış Bibo.
Peri başını kaldırmış, hafifçe gülümsemiş.
"Gerçekten geldiniz mi?"
Tam o anda, sislerin içinden bir uğultu yükselmiş. Karanlık Duman belirmiş. Gözleri kırmızı, sesi buz gibiymiş.
"Geri dönün! Neşe artık benim! Kimse burada gülmeyecek!"
Temel Reis dimdik durmuş.
"Yanılıyorsun. Neşe hepimizin hakkı! Senin karanlığına boyun eğmeyeceğiz!"
Duman hırlamış, üstlerine atılmış. Ama Temel Reis cebinden son ıspanak kutusunu çıkarmış.
"Bu senin için Karanlık Duman!"
Isırığı alır almaz, Temel Reis’in kasları ışık saçmaya başlamış. Yumruğu bir güneş gibi parlamış. Bir yumrukta Duman dağılmış, sis çekilmiş, zindan kapısı açılmış.
Neşe Perisi özgür kalmış. Kanatları açılmış, tüm diyara neşe saçılmış.
"Teşekkür ederim, cesur yürekler. Gülümseme geri döndü."
Dönüş yolunda, ada artık rengârenkmiş. Çocuklar koşuyor, kuşlar ötüyormuş. Gülümsemeler her yerdeymiş.
Bibo Temel Reis’in elini tutmuş.
"Sen gerçek bir kahramansın Temel Reis."
Temel Reis gülümsemiş.
"Kahramanlık bazen sadece bir çocuğun gülümsemesini geri getirmektir, Bibo."
Ve o günden sonra, Gülümseme Diyarı hiçbir zaman yalnız kalmamış. Çünkü herkes bilmiş ki, içindeki neşeyi kaybederse, bir gün Temel Reis mutlaka yardıma gelirmiş.