Tırtıl Masalı

Tırtıl Masalı

Bir zamanlar, yemyeşil bir ormanın derinliklerinde minik bir tırtıl yaşarmış. Adı Tito’ymuş. Tito diğer tırtıllardan biraz farklıymış. Karnı diğerleri gibi çizgili değilmiş ve ayakları biraz daha kısa olduğundan yürürken hafif sendeleyerek yürürmüş. Ama Tito’nun asıl farklılığı, gökyüzüne bakarken kurduğu hayallerde saklıymış.

Her sabah Tito uyanır, yaprağın ucuna kadar sürünür ve gökyüzüne bakarmış.

"Bir gün... bir gün ben de kuşlar gibi uçacağım!" dermiş kendi kendine.

Komşusu, yaşlı uğur böceği Muni, Tito’yu sık sık böyle hayal kurarken görürmüş.

"Ah Tito... Tırtıllar uçamaz. Bunu artık kabullenmelisin," dermiş Muni hafifçe gülümseyerek.

"Ama ben hissediyorum Muni! İçimde bir şey var... Kalbim kanat çırpıyor gibi!" diye cevap verirmiş Tito, gözleri parlayarak.

Muni derin bir iç çekmiş:
"Hissin güzel ama gerçekler başka Tito. Herkesin görevi ayrıdır bu dünyada. Biz yerde yaşayanlarız."

Ama Tito, hiçbir zaman bu sözlere tamamen inanamamış. Günlerini ağaçlara tırmanarak, düşmeden yürümeye çalışarak ve hayaller kurarak geçirirmiş. Diğer tırtıllar onu biraz garip bulur, aralarında fısıldaşırmış:

"Tito yine uçmaktan bahsediyor..."
"Kafayı bulmuş galiba..."

Bazen bu sözler Tito'yu üzermiş. Ama içindeki umut, bu sözlerin yarattığı bulutları dağıtmaya yetermiş.

Bir gün, ormana yeni bir canlı gelmiş. Renkli kanatlarıyla pır pır uçan, zarif mi zarif bir kelebekmiş bu. Tüm orman onu konuşur olmuş. Tito ise onu ilk gördüğü anda büyülenmiş. Kelebek Tito'nun üzerine konmuş ve ona tatlı bir gülümsemeyle bakmış.

"Merhaba minik dostum. Adın ne?"

"Ben Tito! Sen ne kadar güzelsin... Uçabiliyorsun!"

Kelebek hafifçe gülmüş.
"Teşekkür ederim Tito. Benim adım Lila. Ama bilsen, bir zamanlar ben de senin gibi bir tırtıldım."

Tito’nun gözleri kocaman açılmış.

"Ne?! Ama nasıl? Gerçekten mi? Sen... sen de böyleydin yani?!"

"Evet Tito. İçinde bir gün dışarı çıkmayı bekleyen renkli kanatlar var. Ama sabretmen gerek. Zamanı gelince onlar seni bulacak."

Tito’nun kalbi heyecandan yerinden fırlayacak gibi olmuş. O akşam, Lila ile konuşmasını düşünerek uyuyakalmış. Rüyasında uçuyormuş. Ormanın üzerinden geçiyor, kuşlarla yarışıyor, gökyüzüne dokunuyormuş.

Ertesi gün Tito'nun içinde başka bir his varmış. Hem umutlu hem de biraz korkulu. Gidip yaşlı Muni’ye her şeyi anlatmış.

"Muni! Lila, o kelebek var ya… O da bir zamanlar benim gibiymiş! O da tırtılmış!"

Muni gözlerini kısmış.

"Hmm... Belki doğru söylüyordur. Ama dönüşüm kolay değildir Tito. Yorucu ve biraz da yalnız bir yolculuktur."

Tito başını sallamış.
"Ne kadar zorsa da ben deneyeceğim Muni. Uçmak için her şeye değer."

Ve o gün Tito, kalbine güvenerek bir yaprağın altına saklanmış. İçinden gelen sesi dinlemiş. Bir şeyler oluyormuş. Vücudu ağırlaşıyor, gözleri kapanıyormuş. Etrafına incecik bir koza örmüş.

Günler geçmiş. Orman sessizce Tito’yu bekliyormuş. Muni her gün kozaya uğrayıp:

"Uyan Tito… Merak ediyoruz seni," dermiş.

Bir sabah, kozanın içinden hafif bir kıpırtı duyulmuş. Önce bir anten çıkmış, sonra minik kanatlar. Ve sonunda... Tito! Ama artık o bir tırtıl değilmiş. Rengarenk kanatlarıyla ışıldayan bir kelebekmiş!

Tito ilk defa gözlerini açtığında Lila’yı görmüş. Lila gülümsüyormuş.

"Hoş geldin Tito. Şimdi uçma zamanı!"

Tito önce biraz korkmuş. Kanatlarını açıp kapatmış.

"Ama ya düşersem?"

Lila yanağını okşamış.

"Düşmekten korkma Tito. Uçmak düşmeye değer."

Ve Tito uçmuş. İlk başta dengesizce ama sonra özgürce... Gökyüzüne yükselmiş. Ormanın üzerinden geçmiş, tüm arkadaşlarına el sallamış. Muni’nin üzerine konduğunda yaşlı uğur böceği gözyaşlarını tutamamış.

"Seninle gurur duyuyorum Tito. Gerçekten uçtun..."

Tito gülümsemiş:
"Ben hep inanmıştım Muni. Hep hayal etmiştim. Hayaller bazen gerçek olurmuş."

Ormanın tüm hayvanları Tito’nun etrafına toplanmış. Önceden onunla alay eden tırtıllar, başlarını eğmiş.

"Üzgünüz Tito... Senin kadar cesur olamadık."

Tito onlara da gülümsemiş.
"Hepinizin içinde de kanatlar var. Sadece zamanı beklemeniz gerek."

Tito artık sadece bir kelebek değilmiş. Ormanın umudu olmuş. Her sabah genç tırtıllara gökyüzünü göstermiş, onlara hayal kurmanın önemini anlatmış.

"İçinizde bir kelebek taşıyorsunuz," dermiş onlara.
"Ve o kelebek bir gün mutlaka uyanacak."

Gökkuşağının altından geçerken şöyle fısıldamış:

"Uçmak, sadece kanatla değil... cesaretle olur."

Ve böylece Tito’nun hikayesi, ormanın her köşesine yayılmış. Tırtıllar artık sadece yerde sürünmeyi değil, gökyüzünü de hayal edermiş. Çünkü Tito göstermiş ki, inanan herkes bir gün uçar.