Yaşlı Çınar Ağacı Masalı

Uzak diyarların birinde, dört mevsimi ayrı güzel olan yemyeşil bir köy vardı. Bu köyün tam ortasında ise göğe doğru yükselen, dalları bulutlara değen çok ama çok yaşlı bir çınar ağacı bulunuyordu.

Köy halkı bu ağaca “Büyükbaba Çınar” derdi. Çünkü köydeki en yaşlı insandan bile daha yaşlıydı. Kimse onun ne zaman dikildiğini bilmezdi ama herkes onun gölgesinde çocukluğunun geçtiğini söylerdi.

Bir sabah, güneş ışıkları yaprakların arasından süzülüp toprağa altın gibi düşerken, küçük bir çocuk ağacın gövdesine yaslanmış kitap okuyordu. Bu çocuk altı yaşındaki Efe’ydi. Efe her gün okuldan sonra soluğu bu ağacın altında alırdı. Çünkü burası onun en sevdiği yerdi.

Efe tam masal kitabını okumaya dalmıştı ki birden hafif bir rüzgâr esmeye başladı ve dallar hışır hışır ses çıkarmaya başladı.

“Efe...”
Efe irkildi. Etrafa baktı ama kimseyi göremedi. Sonra tekrar ses geldi.

“Efe... Korkma, benim... Büyükbaba Çınar.”

Efe şaşkınlıkla başını kaldırdı. Ağacın gövdesinde hafifçe bir kıpırtı vardı ve yaprakları titriyordu.

“S-Sen... konuşuyor musun?”

“Evet evladım. Binlerce yıl önce doğanın verdiği özel bir güç sayesinde konuşabiliyorum. Ama sadece kalbinde iyilik olan çocuklar beni duyabilir.”

Efe’nin gözleri kocaman açıldı.
“Ben mi? Gerçekten mi?”

“Evet Efe. Yıllardır ilk kez biriyle konuşuyorum. Senin kalbin temiz, gözlerin umut dolu. Bu yüzden sana bir sır vereceğim.”

Efe heyecandan yerinde duramıyordu.

“Ne sırrı? Lütfen anlat!”

“Bu köy zamanla değişecek. İnsanlar doğayı unutmaya başlayacak. Ağaçları kesmek, toprağı betonla örtmek isteyecekler. Ama sen... Sen bu köyün kalbini koruyabilirsin.”

Efe ağacın anlattıkları karşısında önce üzgünleşti.

“Ama ben sadece bir çocuğum. Ne yapabilirim ki?”

“Bir çocuk, yüzlerce kişiyi değiştirebilir. Yeter ki inansın.”

O günden sonra Efe, her gün ağacın yanına gelir, ondan doğayı, ormandaki hayvanları ve geçmişi dinlerdi. Büyükbaba Çınar ona kuşların nasıl şarkı söylediğini, karıncaların nasıl iş bölümü yaptığını, gökyüzünün neden mavi olduğunu bile anlatmıştı.

Bir gün köye büyük şehirden adamlar geldi. Ellerinde planlar, kâğıtlar ve haritalar vardı. Köy meydanına bir AVM yapacaklarmış. Yaşlı çınarın olduğu alan da inşaatın tam ortasındaymış.

Köylüler çok üzgündü ama kimse sesini çıkaramıyordu. Çoğu “ne yapalım, gelişmek gerek” diyordu.


Ama Efe, kararlıydı.

“Hayır!” diye bağırdı bir toplantıda.
“Bu çınar bizim tarihimiz! O sadece bir ağaç değil, bizim arkadaşımız!”

Birkaç kişi güldü, bazıları da ciddiye aldı.

“Efe, ne diyorsun sen? Ağaçla arkadaş mı olunur?” dedi bir adam.

Ama Efe geri adım atmadı. O gece yine ağacın yanına gitti.

“Büyükbaba Çınar, ne yapmalıyım?”

“Sakince ama cesurca kalbindekini paylaş, Efe. İnsanlar kalpten gelen sözleri duyar.”

Ertesi sabah Efe okul arkadaşlarını, öğretmenlerini ve köylüleri ağacın etrafında topladı. Kendi elleriyle yaptığı bir afiş açtı:
“Çınarı Koruyalım! Geleceğimizi Kurtaralım!”

Küçük ama etkileyici bir konuşma yaptı:

“Bu ağaç binlerce yıldır burada. Dallarıyla kuşlara yuva oldu, gölgesiyle bizlere serinlik verdi. Onu yok edersek sadece bir ağaç değil, geleceğimizi de yok ederiz!”

Kalabalık sessizdi. Sonra alkış koptu. Efe’nin öğretmeni gözyaşlarını siliyordu.

“Efe haklı,” dedi yaşlı muhtar. “Bu çınar bizim geçmişimiz. Onu kesemeyiz.”

Köy halkı hep birlikte inşaatı durdurdu. Belediyeye dilekçeler gönderildi, sosyal medyada kampanyalar başlatıldı. En sonunda yetkililer projeyi geri çekti.

Büyükbaba Çınar kurtulmuştu.

O akşam Efe ağacın yanına gitti ve ona sarıldı.

“Başardık... senin sayende başardık.”

“Hayır Efe, bu senin cesaretinle oldu. Sen doğanın sesi oldun. Artık bu köyde umut yeniden yeşerecek.”

Yıllar geçti, Efe büyüdü. Ama her zaman doğayı korumayı görev bildi. Bir gün o da çocuklarına Büyükbaba Çınar’ı anlattı. Ve o çocuklar da kendi çocuklarına...

Büyükbaba Çınar hâlâ orada, gökyüzüne doğru uzanıyor. Ve belki bir gün, sen de onun gölgesine oturursan... kalbinde iyilik varsa, sana da bir sır fısıldar.