Küçük Ejderha Masalı
Uzaklardaki büyülü bir ormanın derinliklerinde, sislerin ardına saklanmış, kimselerin bilmediği gizemli bir vadi vardı. Bu vadiye sadece yüreği temiz olanlar girebilirdi. Vadinin tam ortasında ise rengârenk çiçeklerle kaplı bir mağara vardı. Bu mağarada küçük bir ejderha yaşardı. Adı Luma idi.
Luma, diğer ejderhalardan çok farklıydı. Ne korkunç bir kükremesi vardı ne de altın peşinde koşardı. Onun tek derdi bir gün uçabilmekti. Evet, Luma hâlâ uçamıyordu. Kanatları vardı, ama bir türlü gökyüzüne yükselemiyordu.
Her sabah, mağarasından çıkıp vadiye bakar, gökyüzünde süzülen kuşlara imrenirdi. Gözlerinde her seferinde aynı umut olurdu.
Bir gün, sabah güneşi vadiye ışıklarını serdiğinde, Luma yine taşların üzerine oturmuş, göğe bakıyordu. Tam o sırada bir ses duydu.
"Hey! Orada ne yapıyorsun?"
Luma irkildi ve başını çevirdi. Küçük bir tavşan ona doğru yaklaşıyordu. Kulakları yere düşecek kadar büyüktü.
"Ben mi? Sadece... uçmayı izliyorum," dedi Luma biraz üzgün.
"Uçmayı mı? Ama sen ejderhasın! Uçamaz mısın?" dedi tavşan şaşkınlıkla.
"İşte sorun da bu ya... Uçamıyorum," diye iç çekti Luma. "Ne kadar denesem de, her seferinde yere düşüyorum."
Tavşan başını yana eğdi. "Benim adım Topik. Belki sana yardım edebilirim!"
Luma umutla gözlerini açtı. "Gerçekten mi? Ama sen küçücük bir tavşansın."
"Küçük olabiliriz, ama büyük hayaller kurabiliriz!" diye kıkırdadı Topik.
Böylece Luma ve Topik arkadaş oldular. O günden sonra Topik her sabah Luma’nın yanına gelir, ona moral verir, birlikte antrenman yaparlardı.
Bir sabah Topik elinde büyük bir yaprakla geldi.
"Bunu ne yapacağız?" diye sordu Luma merakla.
"Sana denge kurmayı öğreteceğim! Bu yaprağın üzerinde durabilirsen, rüzgârla nasıl hareket edeceğini anlayabilirsin!"
Luma biraz korktu ama yaprağa adım attı. Yaprak rüzgârla hafifçe hareket etti, ama Luma dengesini sağladı.
"Başardım mı?" diye bağırdı sevinçle.
kayıp ejderha masalını okumak istersen buraya tıkla
"Hem de nasıl!" dedi Topik zıplayarak. "Biraz daha pratik, sonra gökyüzü seni bekliyor!"
Günler günleri kovaladı. Luma artık çok daha güçlü hissediyordu. Ama içindeki korku hâlâ tam geçmemişti.
Bir gün ormana kara bulutlar çöktü. Gökyüzü gürledi, ağaçlar eğildi. Bir fırtına kopmak üzereydi.
Topik ürkek gözlerle yukarı baktı. "Bu iyiye işaret değil, Luma. Sığınacak bir yer bulmalıyız."
Luma etrafa baktı ama bir şey fark etti: Vadideki kuş yuvalarından biri yıkılmıştı. İçinde yavru bir baykuş titriyordu.
"Onu yalnız bırakamam!" dedi Luma kararlı bir sesle.
"Ama fırtına geliyor! Ne yapacağız?" dedi Topik.
"Ben... deneyeceğim!" dedi Luma. Kanatlarını açtı. Kalbi deli gibi atıyordu.
"Luma! Yapabilirsin! Sana inanıyorum!" diye bağırdı Topik.
Luma derin bir nefes aldı. Gözlerini kapattı. Sonra tüm gücüyle kanatlarını çırptı.
Bir, iki... üç çırpış...
Ve Luma... havalandı!
"Uçuyorum! Uçuyorum!" diye bağırdı gözleri yaşlı.
Fırtınaya rağmen hızla kuş yuvasına doğru uçtu. Yavru baykuşu kucağına aldı ve güvenli bir ağacın kovuğuna taşıdı. Ardından tekrar geri döndü, yuva parçalarını toplamaya başladı.
Topik aşağıdan sevinçle zıplıyordu. "Sen bir kahramansın, Luma! Uçtun! Gerçekten uçtun!"
Luma yere indiğinde yorgun ama mutlu bir şekilde gülümsedi. "Biliyor musun Topik, uçmak sandığım kadar zor değilmiş. Asıl zor olan, denemekten korkmakmış."
Fırtına dinerken vadiye gökkuşağı indi. Kuşlar şarkı söylüyor, ağaçlar dans ediyordu.
Ertesi gün Luma artık vadiye değil, gökyüzüne bakıyordu. Çünkü artık orası da onun dünyasıydı.
Ama o hâlâ mağarasında yaşamaya devam etti. Çünkü her yeni güneş doğduğunda, başka bir küçük kalbe umut olmak istiyordu. Ve Topik’le birlikte, yardıma ihtiyacı olan her canlıya koşmaya söz vermişti.
"Luma?" dedi Topik bir sabah.
"Efendim dostum?"
"Sence ben de bir gün uçabilir miyim?"
Luma kahkahasını tutamadı. "Belki uçamazsın ama... sen zaten kalbinle uçuyorsun, Topik."
Ve ikisi birlikte vadi boyunca koşmaya, gülmeye, umut saçmaya devam ettiler.
Çünkü bazen en büyük güç, en küçük yüreklerde gizlidir.