Çirkin Ördek Yavrusu Masalı

Çirkin Ördek Yavrusu Masalı

Uzak diyarlarda, yeşil tepelerle çevrili, su gibi berrak bir göletin kenarında yaşayan bir ördek ailesi varmış. Anne ördek, sabah güneşiyle birlikte yuvada sabırsızlıkla bekliyormuş. Yumurtaları birer birer çatlamaya başlamış.

İlk yumurtadan çıkan sarı, tombik bir yavru hemen zıplayarak etrafa bakmış. Ardından diğerleri gelmiş: biri gülerek, biri esneyerek, biri hoplayarak. Ama en sondaki yumurta hâlâ çatlamamış.

Anne ördek biraz endişelenmiş. Bu yumurta diğerlerinden daha büyükmüş. Gün batımına doğru çatırdayarak açılmış ve içinden tüyleri gri, gagası kocaman, biraz da sıska bir yavru çıkmış.

“Hoş geldin minik… şey… canım…” demiş anne ördek, biraz şaşkın.

“Adı ne olacak anne?” demiş en büyük kardeş.

“Herkese bir isim koyduk. Bu çok… farklı.”

“Farklı olmak kötü değil,” demiş anne ördek. “Adı Umut olsun.”

Ama diğer yavrular Umut’la hemen arkadaş olamamışlar. Onu garip bulmuşlar, hatta biraz da korkmuşlar.

“Neden bizim gibi sarı değilsin ha?” demiş kardeşlerinden biri.

“Tüylerin duman gibi… ve gagandan yankı yapıyor!”

Umut başını önüne eğmiş. Kalbi sızlamış ama bir şey dememiş. Geceleri gökyüzüne bakar, kendi kendine konuşurmuş.

“Neden farklıyım? Neden annem dışında kimse beni sevmiyor?”

Bir gün anne ördek tüm yavrularını alıp gölete götürmüş. Suya girince Umut ilk defa kendini özgür hissetmiş. Su altında süzülürken, yüzmeyi diğerlerinden daha hızlı öğrenmiş.

Ama kıyıya çıktığında alaylar devam etmiş.

“Ne işe yarar hızlı yüzmek? Yine de çirkinsin!” demiş biri.

Birkaç gün sonra, göletin yakınındaki hayvanlar da Umut’u fark etmiş.

“Ne bu baş belası yaratık?” demiş kurbağa.
“Belki kazdır?” diye sormuş bir sincap.
“Hayır, hayır, bu olsa olsa bir felakettir!” demiş yaşlı tilki.

Umut’un gözleri dolmuş. Geceleri ağlarken annesi onu sarıp sarmalarmış.

“Sen çok özel birisin Umut,” dermiş. “Henüz kimse bunu göremiyor. Ama bir gün herkes görecek.”

Ama bir sabah, annesi ve kardeşleri ormanda yiyecek aramaya giderken Umut’u yalnız bırakmışlar. Geri dönmemişler. Ne olmuştu? Yakalanmışlar mıydı? Başka yere mi gitmişlerdi? Umut yalnız kalmış.

“Artık burada kalamam. Belki başka yerlerde bana benzeyenler vardır…” demiş kendi kendine.

Umut uzun bir yolculuğa çıkmış. Göletlerden, tarlalardan, ormanlardan geçmiş. Her gittiği yerde aynı sözlerle karşılaşmış:

“Sen nesin böyle?”
“Çocuklar, yaklaşmayın!”
“Bu canavarı kovun buradan!”

Ama bir gün, sisli bir sabah, kurumuş bir yaprağın üzerine düşen gözyaşına minik bir ses cevap vermiş.

“Ağlıyor musun?”

Bir kirpiymiş bu. Yalnız ve yumuşak kalpli bir kirpi.

“Adım Lila,” demiş. “Senin adın ne?”

“Umut,” demiş. “Ama kimse beni böyle çağırmaz.”

“Ben çağırırım,” demiş Lila. “Çünkü senin gözlerin güzel. İçin pırıl pırıl.”

O andan sonra Lila ve Umut ayrılmaz olmuşlar. Günlerce gezmiş, maceradan maceraya atılmışlar. Birlikte nehirler geçmiş, rüzgârlı tepelere tırmanmışlar. Ama Umut’un kalbindeki boşluk dolmamış. Hâlâ neden farklı olduğunu bilmiyormuş.

Bir gün büyük bir dağın eteğinde, soğuk bir gölde su içmek isterken gökyüzünde uçan büyük beyaz kuşlar görmüşler. Göz kamaştırıcı güzellikteymiş bu kuşlar: zarif boyunlar, bembeyaz tüyler, kocaman kanatlar…

“Bunlar… kim?” demiş Umut, nefesi kesilerek.

“Bunlar kuğu,” demiş Lila hayranlıkla. “Yalnızca en zarif kuşlar… Gökyüzünün dansçıları…”

O sırada kuğulardan biri gölde süzülürken, Umut’a doğru dönüp başını eğmiş.

“Sen…” demiş kuğu. “Sen de bizdensin.”

“Hayır! Ben çirkinim! Ben ördek bile değilim!”

“Sen hiç aynaya baktın mı Umut?” demiş kuğu.

Umut ürkekçe göle yaklaşmış ve suya bakmış… Gözlerine inanamamış. Artık tüyleri kar gibi beyazdı, boynu zarifçe kıvrılmış, gagası narinleşmişti. Küçük ördek gitmiş, yerini genç bir kuğu almıştı.

Gözleri yaşlarla dolmuş.

“Ben… ben bir kuğuymuşum…”

“Her zaman öyleydin,” demiş kuğu. “Sadece zamanını bekliyordun.”

Lila sevinçle zıplamış.

“Sana en baştan beri inandım!”

Umut, kuğularla birlikte uçmaya başlamış. Gökyüzüne yükselmiş, göletlerin üzerinden geçmiş, rüzgârı kanatlarında hissetmiş. Uçarken annesinin sesini anımsamış:

“Sen çok özel birisin Umut. Bir gün herkes görecek.”

Yıllar sonra Umut, büyüyüp görkemli bir kuğu olduğunda, doğduğu gölete geri dönmüş. Artık tanınmayacak kadar farklıymış ama kalbi hâlâ aynı Umut’tu. Göletteki hayvanlar hayranlıkla bakmışlar ona.

“Bu da kim böyle?” demiş yaşlı tilki.
“Bir efsane gibi,” demiş sincap.

Ama en çok şaşıranlar eski kardeşleri olmuş.

“Bu… şey… o olamaz… UMUT!”

Umut suya inip onlara yaklaşmış.

“Merhaba,” demiş gülümseyerek. “Görünüşüm değişmiş olabilir. Ama kalbim hâlâ aynı.”

Kardeşlerinden biri utanarak yere bakmış.

“Sana kötü davrandık. Özür dileriz.”

“Özür dilemeniz cesaret ister,” demiş Umut. “Sizi affediyorum.”

Ve o gün gölette bir şölen kurulmuş. Herkes Umut’un dönüşünü kutlamış. Lila da oradaymış, gururla yanında durmuş.

Umut artık yalnız değilmiş. Hem ait olduğu yeri hem de kendini bulmuş.

Ve o günden sonra, ne zaman bir yavru kendini farklı hissederse, gökyüzüne bakar ve fısıldarmış:

“Bir gün sen de uçacaksın.”