Denizci Sinbad Masalı

Denizci Sinbad Masalı

Bir zamanlar, Basra Körfezi'nin kıyısında, rüzgârın tuz kokusuyla harmanlandığı bir liman şehrinde, ünlü denizci Sinbad yaşıyordu. Yaşlandıkça maceralara olan tutkusu azalmamış, aksine kalbinde yeni ufuklara açılma arzusu büyümüştü. Fakat bu kez farklıydı. Sinbad, sadece hazineler peşinde koşmuyordu. Kayıp bir anıyı, çok eski bir dostunu arıyordu: Küçük Martı Lino'yu.

Bir sabah, mor renkte bir güneş ufka yayılırken, Sinbad yeni gemisine, "Rüya Balığı"na, son kez göz gezdirdi.

"Hazırsın, eski dostum," dedi gemiye sevgiyle bakarak. "Yeni bir hikâyeye yelken açıyoruz."

Gemisinde sadece üç kişi vardı: genç ve hayalperest Tila, yaşlı ve huysuz aşçı Dado, ve konuşan papağanı Zik. Hepsi de Sinbad’ın eski maceralarını duymuş, onunla denizlere açılmak için sabırsızlanıyordu.

Rüzgâr yelkenleri doldururken, Tila heyecanla haritaya eğildi.

"Kaptan Sinbad, nereye gidiyoruz bu kez?"

"Gözyaşı Adası’na," dedi Sinbad, gözlerinde bir gölgeyle. "Orası eski bir efsaneye göre, kayıp dostların hatıralarının yankılandığı bir yermiş. Belki Lino’yu orada bulurum."

"Martı Lino mu? O kim?" diye sordu Dado, bir yandan limonlu balık çorbasını karıştırarak.

"Yıllar önce, ilk maceramda tanıştığım küçük bir martıydı. Fırtınada gemim batarken beni kurtardı. Sonra bir gün, ansızın kayboldu..."

Zik araya girdi: "Cik cik! Lino sadıktı, Lino cesurdu!"

Yolculuk kolay değildi. Önce dev dalgalarla savaşmak zorunda kaldılar. Sonra gökyüzünü karartan fırtınalı geceler geldi. Bir gece, Tila nöbetteyken, gözleri bir ışık huzmesini yakaladı.

"Kaptan! Ufukta bir şey var!"

Sinbad dürbününü kaldırdı. "Bu… bu Gözyaşı Adası!"

Ada, gözyaşı şeklinde kavislenen beyaz bir kayalığın üzerine kurulmuştu. İçinde nehirler inci gibi parlıyor, ağaçlar mavi yapraklarla süslenmiş gibi görünüyordu. Lakin bir şey tuhaftı. Adanın üzerine çöken sessizlik, kalpleri hüzünle dolduruyordu.

Kıyıya vardıklarında, adım attıkları anda Sinbad durdu.

"Hissediyor musunuz?" dedi fısıltıyla. "Sanki biri bizi izliyor."

Tila ürperdi. "Burası... çok yalnız gibi."

İlerlediklerinde, bir ağacın dalında tek başına duran beyaz bir martı gördüler. Martının gözleri yaşlıydı.

"Lino?" dedi Sinbad yavaşça.

Martı, Sinbad’ın sesini duyar duymaz cıvıldadı ve kanat çırparak ona doğru uçtu. Fakat bir anda bir sis çöktü etrafa ve martı kayboldu.

"Bu bir illüzyon muydu?" dedi Dado. "Ada bize oyun mu oynuyor?"

Ada'nın ortasında, dev bir gözyaşı şelalesi vardı. Sular gözyaşı gibi berraktı ve her damlada farklı bir görüntü akıyordu. Sinbad yaklaşınca, şelalenin içinden gençliğindeki anıları görmeye başladı: ilk macerası, kayıp dostları, zorluklar, sevinçler...

Sonra Lino’nun fırtınadaki son anı canlandı. Onu son kez gökyüzünde süzülürken izlemişti. Derin bir hüzün çöktü üzerine.

"Beni yalnız bırakmamıştı... ama ben onu bırakmışım gibi hissediyorum," dedi Sinbad gözyaşları içinde.

Tila elini kaptanın omzuna koydu. "Belki de bu ada, sadece bulduklarımız için değil, affettiklerimiz için de vardır."

Tam o sırada şelalenin içinden ışıklar saçıldı ve bir ses yankılandı:

"Gerçek dostluk, zamana karşı dimdik durur."

Bir anda martı Lino tekrar belirdi. Fakat bu kez parlayan tüylerle, neredeyse ışıkla örülmüş gibiydi. Kanat çırpışları melodik bir esintiye dönüştü.

"Sinbad, seni hiç terk etmedim," dedi martının sesi rüzgârda yankılanarak. "Kalbinin en derin yerinde hep vardım."

Sinbad gözlerini kapattı. "Ben de seni unutmadım Lino. Sadece... seni kaybettiğimi sanmıştım."

O an, adanın üzerindeki hüzünlü sis dağılmaya başladı. Renkler canlandı, kuşlar ötüşmeye başladı. Ada yeniden neşeyle doldu.

Zik neşeyle havada döndü: "Cik cik! Mucize! Martı geri döndü!"

Dado gözyaşlarını sildi. "Amanın, bu çorbayı ağlatacak kadar duygusal bir an!"

Sinbad gülümsedi. "Gözyaşı Adası, bizi sadece bulmak için değil, iyileşmek için çağırmış."

Ertesi sabah, Rüya Balığı limandan ayrılmaya hazırdı. Lino, adada kalmak istedi. Artık oranın koruyucusuydu. Sinbad, onu son kez kucağına aldı.

"Sonsuza dek kalbimde olacaksın, küçük dostum."

Lino kanat çırparak gökyüzüne yükseldi. Güneşin ilk ışıkları tüylerine yansırken, gökyüzünde bir gökkuşağı belirdi.

Gemide herkes sessizdi. Fakat bu sessizlik bir hüznün değil, huzurun sessizliğiydi.

Tila sordu: "Kaptan, bir dahaki durağımız neresi?"

Sinbad gözlerini ufka çevirdi.

"Bunu rüzgâr söyler, Tila. Ama ne olursa olsun, dostlukla yelken açtıkça yol asla kaybolmaz."

Ve Rüya Balığı, mavi sonsuzluğa doğru süzülerek gözden kayboldu.